Hans Hofmann ve Ülkemiz Sanatı
Dünya savaşlarının politik ve sosyal yapıyı şekillendirdiği bir dönemde yapılan felsefe ve sanat, toplumsal yapıyı yorumlayabilmek ve sanatı özerk kılabilmek için sanatçılar üzerinden kendi savaşını vermiştir. Sonucunda siyasal ve toplumsal yapı yeniden inşa edilirken sanatçılar hayatı, sanattan ayırmayarak yapıt üretmeye devam etmiştir. Politik sanat yapanlar, sadece muhalif bir ses olarak kalırken sanatın özerk alanı içerisinde düşünen ve felsefi boyuta geçebilen sanatçılar kalıcı olabilmişlerdir. “Yeni” modernizmin içinde sanatçının yeni eserler üretmesi veya dönemin sanatının dışına çıkmasıyla değil “yeni”yi kavramsal açıdan özümsemesiyle açıklanmıştır.. Fovizm, Kübizm, Fütürizm ve Dışavurumculuk gibi ilerici sanat hareketleri sanatın yeni rotasını belirlemeye başlamıştır. Soyut sanatın, kavramsal ve ilerici boyutu klasik sanatın durağan, kuralcı algısını yok ederek; öznelliğe, yoruma ve bilimselliğe yer açmıştır. Soyut sanat, sadece bir sanat türü yerine sanat düşüncesi olarak sanatın özerk ve toplumcu yanını temsil etmiştir. Kandinsky’nin “Sanatta Tinsellik Üzerine” yapıtı bu dönemde sanatın maddi ve gerçek dünyadan kopuşunu yüceliğini, romantizmin köklerinden beslenen bir zihni yeniden inşa etmiştir. Edebiyat, müzik kültürü çok iyi olan Kandinsky, Münih’teki eski evlerin renkli dekorasyonunu inceleyerek insanların coşkun duygularını duvarlara taşıdığını görmüştür. Soyut sanata tinsel ve yapısal anlamda müzik ve edebiyatı içeren yeni bir varlık kazandırmıştır. Soyut sanat, kapitalist bir dünyanın kurulmaya başladığı bir yüzyılda insanın içsel doğasını felsefi boyutuyla tuval yüzeyine taşımıştır. “Sanat bilimi” Kandinsky, Paul Klee gibi usta sanatçılar tarafından Bauhaus sanat Okulu’nda teorik hale geliyor ve bilimsel koşullara kavuşuyordu. Sanattaki bu öğretileri öğrencilerine gerçek bir eğitimci rolüyle benimsetmiştir. Hans Hofmann, Münih sanat ortamından aldığı etkilerle kendi yarattığı biçimsel ve tinsel bir senteze kavuşmuştur. En önemli özelliği ise yeni dışavurumculuk akımını Amerika’ya taşıyan ressamdır. Bu yazıda Özkan Eroğlu’nun “Hofmann Atölyesinde Çalışan Türk Ressamları ve Türk Resmine Katkıları” doktora tezi’nden hareket edilmiştir. Tezde, Hofmann’ın yaşamı ve sanat felsefesi izleğinde Hofmann Atölyesinde eğitim alan dört Türk ressamın sanatsal yaratcılıkları ve Hofmann’ın sanatı ile olan ilişkisi anlatılmaktadır. Hofmann’ın en önemli özelliği Avrupa’da bulunan ilerici (Paris ekolü) kübizm, soyut dışavurum, inşacılık gibi hareketleri Amerika’ya taşımasıdır. Eğitim verdiği Türk ressamlarının da sanattaki ilerici öğretileri kavrayarak bu öncü resim anlayışını Türkiye’ye getirmişlerdir. Özkan Eroğlu tezinde dönemin düşünsel zemini ile beraber sanattaki bu ilerici boyutun kavranılması ve resmin aurasını oluşturan zeminin nasıl ortaya çıktığı ile ilgili somut göstergeleri, yapılan yapıt okumalar ile beraber göstermiştir. Özkan Eroğlu Hofmann atölyesini özellikle Avni Çelebi ve Zeki Kocamemi resmi konusunda vurgu yaparak Türk resim sanatı tarihindeki yaratıcılık boyutunu estetik ve sanatçıların yaşamı boyutuyla beraber incelerken sanatın kavramsal ve düşünsel kaynaklarına dayandırıyor. Türkiye’de Akademi’de eğitim aldıktan sonra Avrupa’ya giden ressamlardan Ali Avni Çelebi ve Zeki Kocamemi yaklaşık dört yıl, Mahmut Cuda bir buçuk yıl ve Cemal Tollu bir buçuk ay Münih’teki Hoffman atölyesinde öğrenim görmüşlerdir. Hofmann, ilerici sanat akımlarını (Kübizm, Fovizm, Fütürizm, Dışavurumculuk) eğitim verdiği sanatçılara da kazandırmıştır. Eğitim verdiği Türk ressamlarına da Hofmann içi felsefi ve içsellik tınılarıyla dolu, dıştan bakıldığında biçimci…
Daha Fazla