Çocuğun Gözleriyle Yaşama Bakmak – Özkan Eroğlu

Bu yazıyı Matisse 1953 yılında kaleme almıştır. Önemli bir kısmının çevirisini sunuyorum. Yaratma, sanatçının gerçek işlevidir; yaratımın olmadığı yerde sanat da yoktur. Ancak, bu yaratıcı gücü doğuştan gelen bir beceriye atfetmek bir hata olur. Sanatta, gerçek yaratıcı, sadece yetenekli bir varlık değil, faaliyetler bütününü belirli bir amaca göre düzenlemeyi başaran kişidir ki, sanat eseri de böyle bir sürecin sonucudur. Bu nedenle, sanatçı için yaratım, görme ile başlar. “Görme”nin, kendisi başlı başına yaratıcı bir eylemdir ve çaba gerektirir. Günlük hayatımızda gördüğümüz her şey, edindiğimiz alışkanlıklar tarafından az ya da çok bozulur ve bu durum, özellikle sinema afişleri ve dergilerin bize her gün sunduğu, zihindeki ön yargılarla aynı işlevi gören hazır imgelerin gözlerimize akın ettiği bir çağda daha da belirgin hale gelir. Şeyleri bozulmadan görebilmek için gereken çaba, cesarete çok benzer bir şey gerektirir; ve bu cesaret, sanatçı için vazgeçilmezdir. Sanatçı her şeye sanki onu ilk kez görüyormuş gibi görmede bulunmalıdır; yaşama bir çocukken görmede bulunduğu gibi görmelidir ve eğer bu yetiyi kaybederse, kendisini orijinal yani kişisel bir şekilde ifade edemez. Bir örnek vereyim. Gerçek bir ressam için bir gülü resmetmekten daha zor bir şey olmadığını düşünüyorum çünkü bunu…

Daha Fazla

Sanatçılarla Görüşmeler

Özdemir Altan Özkan EroğluBurada soracağım sorularla Özdemir Altan’ın sanatını belirleyen tavırlarınmeydana getirdiği sözlüğün ne ve nasıl olduğunu ortaya sermeye çalışacağım.Böylece, bir izleyici olarak sanatçıyı anlamak isteyenlere de yardımcıolmaya gayret ettiğimi düşünüyorum. Öncelikle, onun sanatı ile ilgilikavram, terim, sanatçı isimler, vb.leri saptadım ve sordum. İşte aldığımcevaplar:Soru.: A-akademizm?Özdemir Altan.: Dünyada sanat ortamları yoğun olduğu için, akademiokumak kimi ülkelerde gereksiz bile. Fakat bizde müze ve doğru dürüstbir sanat ortamı olmadığı için, akademiler gerekli. Bugün bizdeki akademihocaları çok zayıf. Dünyadaki bütün akademiler, az çok tutucudur. Sanatındoğrusunu, ancak büyük veya iyi sanatçılar anlatabileceğine göre, dünyadakiakademilere de doğal olarak kuvvetli hoca bulmak zordur. O zamana-akademik kalmak çok daha iyi. Akademiler, avangard sanatçı hocalarvarsa olacaktır, yoksa hayır. Bir şey daha var, akademiden yetişen kimselergenel olarak tutucu oluyor. Büyük devrimler gerçekleştiremiyor. Dışarıdaolup, a-akademik çalışanlar ise daha bağımsız düşünebiliyorlar. Bu sefer deonlar sanatı bilmedikleri için yaptıkları sanat olmuyor. Türkiye’de de bununörnekleri var. Ben a-akademikleri içine alan sergiler bile yaptım. Sizin dedüşündüğünüz gibi, bundan dolayı benim onlarla ciddi bağlarımın olmasıgayet normal. Akademide sanatı öğretirler, fakat yaratıcılığı öldürürler.Dışarıdan geleninin ise yaratıcılığı öldürülmemiştir, fakat o da sanatı bilmez.S.: Andırım?Ö.A.: Bombardımanın Sakıncaları isimli çalışmamdaki…

Daha Fazla

MERHABA

Sanat ve kitap kendi özerk alanlarında kalarak hayatımızı dönüştüren, bir birey olarak insanın en karanlık yanlarından en aydınlık tutumlarına kadar onu gösteren bir özelliğe sahiptir. Bu tabi ilk ele alınan bir özellik olarak büyük harflerle sanat dediğimizde bizi ilk başta ele geçiren düşüncelerdir. Oysaki bir müze gezdiğimizde veya bir boşluğa düştüğümüzde gördüklerimizi anlamlandırmanın bir yoludur. Sanat, dünyanın formal düzenine felsefi bir bakışla yaklaşmanın göstergelerini verir. Bir sanat eserinden anlamak onun görsel duyu ile ilgili bir farkındalık, akıl yetisine hizmet eden kavramlar bütünü olarak görmek demektir. Daha sonra sanat eserinin formal yapısından hareket ederek  girdiğimiz ideolojik düşünceler sanat eserinin hikayesini mağara devirlerinden çağdaş sanata kadar yazmaya başlar. Bu 18. Yüzyılda sanatın büyük harflerle ayrı bir bilim dalı olarak tanınmasıyla rasyonel bir boyut kazanır. Daha doğrusu tarihin,eleştirinin, felsefenin, bilimselliğin birbirine karıştığı bir izlek oluşturmasına yardımcı olur. Sanatçının yaratıcı izleği sanatın bu farklı izlekleriyle yaşam bulur ve yaratıcı denilen dinsel alandan çıkıp seküler alana yönelmesinin ip uçlarını verir. Sanat yapıtı ve sanatçının adı geçmiş dönemlerde kültürel anlamda sanat olarak konulmasa da insanın tinselliğinin, deneyiminin, görsel imgelerinin kaydını tutmuştur..  Özünde kişinin varoluşunun peşinden giderek bulduğu…

Daha Fazla

Sanatın Eylem Ve Eylemsizliği Üzerine Bir Sorgulama – Özkan Eroğlu 

Sanat,eylemsizliğe karşı bir eylem midirya daeyleme karşı bir eylemsizlik midir? Böyle bir soru sormuş sosyal medyada sevgili kardeşim Feramuz Piroğlu…Nitelikli ve bir o kadar da kapsamlı tek soruda iki soru. Önce birinci soruya dair düşüncelerimi paylaşayım: Sanat, birçok açıdan eylemsizliğe karşı bir eylem olarak görülebilir. Sanatın özünde yaratıcı bir süreç vardır ve bu süreç bir eylemi temsil eder. Sanatçı, bir şey yaratırken, sadece pasif bir gözlemci ya da eylemsiz bir birey değildir; aksine, aktif olarak dünyayı yorumlar, eleştirir, değiştirir ve ona yeni anlamlar katar. Sanat, toplumsal ya da bireysel sorunlara dikkat çekme, var olan duruma meydan okuma veya alternatif bir gerçeklik yaratma gücüne sahiptir. Sanatçı, eserleriyle toplumsal normlara, siyasete, kültürel değerlere ya da bireysel duygulara yönelik bir tepki gösterebilir. Bu tepkiler, eylemsizlik ya da sessizlik karşısında bir duruş sergileyerek, bir mesajın ya da ifadenin aktif bir eyleme dönüştüğü bir alan yaratır. Ancak sanat her zaman politik ya da toplumsal bir eylem olarak görülmek zorunda değildir. Bazen içsel bir keşif, kişisel bir ifade şekli de olabilir. Bu durumlarda bile, sanatçının yaratıcı süreci bir tür eylem olarak tanımlanabilir, çünkü bu süreçte yeni bir şey…

Daha Fazla

Sanat Eleştirisi ve Sanat Tarihi

Benedetto Croce Çeviren: Fikret ElpeSanatçılar, sanat eleştirmenini genellikle gelişigüzel direktifler veren, yasaklarkoyan veya özgürlükler veren, böylece yapıtlarına keyfi hükümlerleyaklaşan yarar ya da zarar veren acımasız bir pedagog olarak görmüşlerdir.Bundan dolayı, içlerinden nefret duydukları halde, yine de eleştirmene, alçakgönüllülükle yaklaşır ya da yaltaklanırlar, istediklerini elde edemeyenlerve sahte incelikler göstermeyi onurlarına yediremeyenler ise, eleştirmeninyararsızlığına işarette bulunarak, ona karşı isyan eder, ona lanet okur veonunla eğlenirler. Hatta daha da ileri giderek eleştirmenleri (kişisel bir anı),testi, vazo atölyesine giren ve dört nallı ayaklarıyla en zarif sanat yapıtlarınıkırıp döken bir eşeğe bile benzetirler. Burada suç, gerçek eleştirinin ne olduğunubilmeyen ve ondan olmayacak yararlar bekleyen, veremeyeceği zarardankorkan sanatçılarındır. Hiçbir eleştirmen, sanatçı olmayan bir kimseyisanatçı yapamayacağı gibi, gerçekten sanatçı olan birini de sanatçılıktanalıkoyamaz. Onu parçalamak bir tarafa, zedelemeye de gücü yetmez. Bu,metafizik bakımdan olanaksızdır. Böyle bir olaya tarihte hiç rastlanmadığıgibi, bugün de rastlanamaz. Emin olunmalıdır ki, gelecekte de rastlanamayacaktır.Fakat bazen eleştirmenler veya eleştirmen geçinenler, kendilerinepedagog, terbiyeci, kahin, sanat önderi, kanun yapıcı ve peygamber süsüverir; sanatçılara şunu yapmalarını, bunu yapmamalarını emrederler. Onlarakonu göstererek, bazı konuların şairane olduğunu, diğerlerininse buözelliğe sahip olmadıklarını iddia ederler. Çağdaş sanattan memnun değildirler.Sanatın yalnızca, her…

Daha Fazla

Avni Lifij

Modern Sanatın Yaratıcı ilk kökü Doğa, içine aldığı varlıklarla sonlu bir döngünün, sonsuz karşılıklarını yaratmasından dolayı yüceyi tarif etmek de hem dünyevi, hem de öte dünyayı tanımlamaktadır. Doğanın içinde insan, sonlu bir varlık olarak geçici ve yok olmaya yazgılı oluşuyla doğar. Buna rağmen canlılar, doğanın içindeki bu örgütlenişe cevap vermek için düşüncenin kapılarını zorlamakta ve kendine orada bir yaşam tasarlamaktadır. Bu yaratıcı yaşam, tinin bir görüntüsü olarak kendini göstermektedir. Yaratıcı yaşamın, yaratıcı güçten kaynaklanması ise doğa-tanrı, tanrı-doğa ilişkisindeki derin felsefeyi çağrıştırır. Bu soyut düşünce denizinden geçebilen kişiler, tine yaklaşmakta ve orada döngüyü devam ettirmektedir. Doğanın döngüsünden, kendi fiziki yapısının döngüsüne geçişte, doğadan kaynaklı bu duyumları görebilenler, kendi yapay hayatlarında doğanınkine benzer bir ritmi aramaya çalışırlar. Doğadaki yüce, hayatı da anlamlandıran ve ören bir dışsallık yaratmıştır.İnsan dinsel hakikatleri akıl ile yorumlamaya ve aklıda özgürleştirmeye başladıktan sonra tüm felsefi ve sanatsal kavramlar yerine oturmaya başlamıştır. Aklın, sanat yapıtlarının yaratıcı güçten doğan yapılarının yaratıcılık içermesi meselesini tine bağlamıştır. Sanat tini sayesinde yapıtların soyut evreninden kaynaklı fiziki keşifler aklın tinden kaynaklı göstergeleridir. Sanatçının tinsel olanla kurduğu manevi boyutu, onun seçimlerini ve yaratıcılığını biçimlendiren bir varsıllık…

Daha Fazla

Görsel Sanatların Kuramsal Gelişimi

YAZARI: ÖZKAN EROĞLU “Görsel Sanatların Kuramsal Gelişimi” isimli kitapuygulamadan kurama, kuramdan da uygulamaya yönelen filozof, sanat filozofu, sanatçı, vb tarafından ele alınmış sanatın tarihine yön veren başlık ve metinlere yer veriyor. Özkan Eroğlu’nun sanat tarihi ve sanat felsefesi konusundaki uzun süreli sürdürdüğü çalışmalarının vardığı en ileri aşama olarak kitap, yazarın Plastik Filozofi kuramını tamamlayan, zamanın zihni bağlamında bir yapının uygulamadan kurama dile getirilmesidir. Kuram ve uygulama açısından ele alınan metinlerin zenginliği, zamanın ötesinde, yaratıcı sanatın oluşmasına neden olan düşünceler sunar. Sanat tarihsel çizginin kuram boyutuyla, kapsamlı bir şekilde ele alındığı ve sanat filozofik göz ile okuyucuya aktarılan kitap, Türkiye’de bir ilk çalışma olma özelliğine sahip olmasıyla önem taşıyor.   Geçmişte Türkiye’de sanat tarihi çalışmalarına bilimsel ve idealist katkılarıyla yön veren sanat tarihçi ve eleştirmenlerin görüşlerine de yer verilen kitapta, geçmişin büyük bir birikimini içine almasıyla ve okuyucuya öznel bir çalışma alanı işaret etmesiyle arkasından gelecek çalışmalara da kaynaklık edeceği düşünülebilir. Kitap, parçadan bütüne sanatın tarih boyunca tanık olduğu estetik gelişimi ve aynı zamanda sanatın görünenin ötesindeki anlam boyutunun somuttan, soyuta doğru nasıl bir felsefe ile evrildiğini eserler ve olgular temelinde izlemektedir.…

Daha Fazla

Asimo Mona Lisa’yı Öldürdü Mü?

Vedat Hazen Günümüzde sanat ve sanat felsefesi tartışmalarının bir boyutu da, sanatın var oluşu ya da tükenişi üzerinde yoğunlaşmaya başlamıştır. Kimilerine göre sanat, işlevini yerine getirmiş, teknolojinin yaşamın her alanında kullanımının yoğunlaşması ile beraber ölmüş ya da ebediyete taşınmıştır. Kimilerine göre ise, sanat işlevini yitirmemiş, ağır darbeler almasına rağmen yaşamını -kabuk değiştirerek de olsa- devam ettirmektedir. Tüm bu tartışmalardaki ortak nokta, teknolojinin sanata önemli ölçüde zarar verdiğidir. Gerçekten de teknoloji sanata zarar vermiş midir? Eğer böyle bir zarar verdi ise, bu nasıl gerçekleşmiştir? Teknoloji ile sanat arasında nasıl bir ilişki vardır?Tüm bu sorulara cevap verebilmemiz için, öncelikle sanata, ne ve nasıl olduğu sorularını sormamız, bu sorulara yanıt aramamız gerekmektedir. Dilimizde kullandığımız sanat sözcüğü, Arapça sun sözcüğünden türemiştir.Araplar, ilkin bu deyimi, insansal gereksinmeleri karşılamak için yapılan veiş anlamına gelen sınaat (çoğulu sanayi) sözcüğü ile gündeme getirmişlerdir.Dilimizde, özdeksel gereksinmeleri karşılamak için el uzluğu ile yapılan iş anlamında kullanılan zanaat deyiminin, kaynağı da budur. Aslında sanat ve zanaat arasındaki bu önemli ayrımın üzerinde yoğunlaşmamızgerekecektir. Günümüz Avrupa kültürünün kökeni olarak gösterilen EskiYunan’da, sanat sözcüğü yerine, bugün teknik sözcüğüyle dile getirilen ve bir iş ortaya koyan…

Daha Fazla

Courbet’nin Realizm Anlayışı-Söylem ve Gerçek

Horst-Martin Herrmann Çeviren: Özlem Kalkan Erenus Courbet’nin sanatını ele almak, güzel sanatlar alanında bir yandan Romantizm’in motif ve anlatım araçlarının hâlâ göze çarptığı, öte yandan yeni bir motif meselesi ile ilgili olarak, üslupta sanatsal bir devrimin müjdelendiği,bir toplumsal devrim sürecinin varlığı üzerine düşünmeyi gerektirir.Sanatçının tüm bireyselliğiyle ifade bulan resimler, Romantizm içinde, duygu ve fantazi yüklü bir duygulanım dünyası oluşturur. Romantik sanatçının yaratıcı kişiliğini vurgulamasıyla birlikte ortaya çıkan zıt durum ise, oluşum koşullarını toplumsal düzlemde bulur. Neredeyse yalnızca maddi değerler doğrultusunda konumlanan, gelenek ve kültürden yoksun gibi görünen ve sanatsal meselelere karşı kayıtsız davranan, yükselen burjuvazi ile karşılaşırız. Sanatı reddeden bu tutum karşısında, toplumsal gerçeklerin farkında olan sanatçı kendi içine kapanır ve Romantizm’den bir yaşamsal hedef ve program (Hauser 1975, 209) oluşturarak, yaşamı sanata uydurmaya çalışır. Fransız resminde bir Delacroix’ya bakarak, Romantizm’in tepe noktasını görebiliriz. Motifleri genellikle tarihten alınmıştır, içeriksel anlamda hiçbir şekilde toplumsal realiteye dayanmaz ve gerçeklikten kaçınıyormuş gibi görünür. Formun mükemmelliği, içeriğin yerini almıştır: Amacınkendisi olarak sanat, sanat uğruna sanat, estetik bir ideolojinin ifadesi olarak sanat. Bu dönemin ardından sanat, gerçeklik ve toplumla ilintili bir tarihçeyi yeniden formüle etme olanağını…

Daha Fazla

Bir Dehanın Günlükleri Üzerine

Leonardo Da Vinci Çağatay Odabaş ve gerçek şu ki, o çeşitliliği görmez ve aklında tutamazsan mükemmele erişemezsin. Kuşkusuz Leonardo Da Vinci’nin zekası ve araştırma yeteneği, onun insan- lık tarihinde yaşamış olan en büyük dehalardan biri olmasını sağlamıştır. Günümüzde yayınlanan Tony Buzan ve Raymond Keen’in yazmış oldukları Book Of Genius (Dehanın El Kitabı) isimli araştırma kitabında insanlık tari- hinde yaşamış olan dahileri sıralamak için 11 önemli kıstas tespit edilmiş. Bu kıstaslar, alan hakimiyeti, aktif yaşam süresi, polimati (çok yönlülük), güç ve enerji, IQ, etkinin süresi, üretkenlik, temel amaca ulaşma, evren- sel vizyon, özgünlük ve akademik yetkinliktir. Bu kıstaslara bakıp düşün- düğümüzde, günümüzden yaklaşık 500 yıl önce yaşamış olan Leonardo’da da, bu özelliklerin kusursuz bir biçimde var olduğunu görüyoruz. Bu deha, 500 yıl önce insanoğlunun ulaşmış olduğu seviyenin çok çok üstünde sanat eserleri yaratmış, o zamana göre akıl almaz buluş ve tasarımlar yapmış, halen hayran kalınacak güzellikte mimari yapılar uygulamış, anatomi, jeofi- zik, hidrolik, botanik, havacılık konularını incelemiş ve bilim adına doymak bilmeyen çalışmalarda bulunmuştur. İşte bütün bu özelliklerin ve yetenek- lerin Leonardo’da bulunduğunu gösteren ve günümüze ulaşan en önemli kanıtlar onun her…

Daha Fazla