JOHN HEARTFIELD VE AJİTE EDİLMİŞ İMGELER

John Heartfield[1], sanat tarihinde, Dada hareketinin Berlin ayağını oluşturan “Club Dada” sanatçıları arasında anılır. Berlin Dada hareketinin kurucuları ve sol düşünceye mensup sanatçıları arasında bulunan John Heartfield, basılı medya aracılığı ile sanatını ve politik yaklaşımının öznel tepkilerini olabildiğince özgün aktarma amacı güden fotomontaj çalışmaları ile tanınır. Bilindiği gibi, fotomontajı bir nesne olarak sanata sokan Dada sanatçılarıdır. Kübizm’de de görülen foto kolaj, Dada sanatçılarının elinde fotomontaja dönüşmüştür. Fotomontaj, Berlin Dadasının en belirgin yeniliğidir. Berlin Dada fotomontajı, yapıtta imge inşa ederken, imgelerin parça parça doğası içinde foto grafik ölçüdeki tutarsızlıkları kapsayan fiziksel bir süreci içerir. John Heartfield’ın fotomontaj düzenlemeleri, Alman dışavurumculuğu ile yalın toplumsal gerçekçi konuların birleştiği politik çalışmalar olarak bu gurubun içinde ayrı bir öneme sahiptir. John Heartfield’ın Berlin Dada döneminde doğrudan sanat kurumlarını hedef alarak savaşa ve sanatın geleneksel kurallarına karşı oluşturmuş olduğu çalışmaları, 1930’lu yıllarda ve sonrasında, kuruluşunun ilk günü üyesi olduğu Alman Komünist Partisi’nin (Kommunistische Partei Deutschlands, KPD) önerdiği ilkelerden hareketle ülkede artan ırkçılığa, Nazizmin yükselişine ve Hitler’e karşı sınıfsal bilincin uyandırılmasına giden politik bir eylem alanı olarak şekillenir. Gazete ve dergi gibi yaygın medya kanalları aracılığıyla yayımlanan yapıtlarında yer alan sloganlarla büyük halk kitlelerini, Nazi Partisi (Nationalsozialistische Deutsche Arbeiterpartei, NSDAP) ile beliren tehlikeyi görmeleri konusunda uyarır. Halkın büyük bir bölümünün ezilen, sömürülen bir gruba dâhil olduklarını görmeleri için devletin koruyucularının değerlerini alaşağı ederek iktidara ve onun toplumsal kurumlarına tek başına kafa tutar. [2] 1929 yılı sonrasında John Heartfield, Komintern tarafından finanse edilen “Resimli İşçi Gazetesi (Die Arbeiter-Illustrierte-Zeitung, AIZ)” için yaptığı fotomontajlara yoğunlaşmış; sanatı tema olarak daha basit ancak görsel olarak daha etkin hale gelmiş ve artık daha geniş bir kitleye ulaşır olmuştur. Bu sıralarda John Heartfield’ın politik yapıtları ve sanatsal yaratıcılığı en üst noktasına erişir. AIZ için yaptığı fotomontajlar, KPD‘nin politik gücü ele geçirmedeki aracı haline gelmiş, partinin 1930 ve 1932 yıllarında seçmen desteğindeki inanılmaz artışa ve partinin güveninin sesi haline gelmiştir.[3] John Heartfield’ın fotomontajları, Weimar Dönemi’nin politik sanatı hakkında en önde gelen örnekleri oluşturur. İçinde büyüdüğü Weimar Cumhuriyeti’ni şiddetle eleştirmiş olan sanatçının Almanya’da Nazi rejimi boyunca (1933-1945) çalışmaları yasaklanmış, siyasal otorite tarafından kendisi vatan haini olarak ilan edilmiştir. 1933’te Hitler diktatörlüğünden kaçarak Prag’a sığındığı dönemde AIZ için fotomontajlar üretmeye, 1938’de İngiltere’ye sürgüne gönderilene dek devam etmiştir. 1949 yılında ülkesi Almanya’ya geri döndüğünde Almanların çoğunluğunun diğer ülkelerden geri dönen Nazi karşıtı mültecileri ülkede istememeleri dolayısıyla zor günler geçirmiştir. İkinci Dünya Savaşı boyunca antifaşist bir sürgün olarak bulunduğu Londra’da olduğu gibi daha sonra ülkesi Doğu Almanya’ya dönüşünde de bir yabancı gibi yaşamak zorunda bırakılmıştır.[4] Sovyetler Birliği’nde Josef Stalin’in ölümünden sonra (1953) gecikmeli de olsa Yeni Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nde (Deutsche Demokratische Republik, DDR) değişiklikler başlamış ve “Batı Göçmenlerini” kapsayan kararlar geri alınmıştır. John Heartfield sanatsal ve politik olarak takdir edilerek, Alman Sanat Akademisi’nin (Deutsche Akademi der Künste, AdK) sürekli üyesi olarak kabul…

Daha Fazla

MAN RAY İLE GÖRÜŞME

MAN RAY İLE BİR GÖRÜŞME (*) Neden fotoğrafçılığı seçtiniz? Fotoğraf ile uğraşmadan çok daha önce ressamdım. Eserlerimin profesyonel fotoğrafçılar tarafından yapılan reprodüksiyonlarını beğenmediğim için bir gün bir fotoğraf makinesi satın aldım. Aynı zamanlarda ilk tüm renkli tabakalar ortaya çıkmıştı ve bu sayede renklerin değerlerini koruyarak siyah beyaz fotoğraflar çekebiliyordunuz.  Mükemmel bir şekilde çalıştım ve bir kaç ay sonra reprodüksiyon konusunda uzman bir fotoğrafçı oldum! Beni en çok ilgilendirenler insanlardı, özellikle de yüzleri. İnsanların resimlerini yapmak yerine fotoğraflarını çekmeye başladım ve artık portre resimleri yapmak istemiyordum. Yahut bir portre resmi yaptıysam da benzerlik yaratmakla veya dramatik bir sonuç çıkarmaya çalışmakla ilgilenmiyordum. Sonunda fotoğraf ile resim arasında bir karşılaştırma olmayacağına karar verdim. Fotoğraflanamayacak olan hayal, rüya veya kurgusal şeylerin resimlerini yapıyordum. Resimlerini yapmak istemediğim; hali hazırda var olan şeyleri ise fotoğraflıyorum. Resim yapmaktan yoruldum; tıpkı aslında sıklıkla söylediğim gibi: “Bir yöntemin ustası olmak için ondan biraz da nefret etmelisiniz”. Bu, şu anlama geliyor: O yöntem için o denli uzman ve aynı zamanda kendinizden o kadar emin olmalısınız ki, o artık size eğlenceli veya ilgi çekici gelmemeli- yani bir bakıma bir angarya halini almalı. Bu yüzden fırça, tuval veya palet kullanmadan resim yapmaya başladım. Hava püskürtmeli boya tabancalarını (airbrush) kullandım. Tuvale dokunmadan bir resim yapmak muhteşem bir rahatlıktı. Hemen hemen üç boyutlu resim yapıyordum, çünkü eğer ince bir çizgi çekmek istersem boya tabancası ile yüzeye oldukça yakınlaşırken, eğer bir gölgeyi resmetmek istersem üçüncü bir boyuta ilerliyordum. O zamanlar bu harika bir şeydi; resme dair depresyonumu ortadan kaldırmıştı, çünkü özellikle soyut resim yaparken saldırılara maruz kalmıştım. Dolayısıyla bu başka bir yönteme dönüştü ve ne zaman benim merakımı tatmin etse veya ben onunla tatmin olsam bunu yapmayı keserdim ve belki de bir süreliğine resim yapmaya dönerdim. Lakin fotoğraf çekmeye; yani işlerimin reprodüksiyonlarını yapmaya veya ve stüdyoma gelen kişilerin portrelerini çekmeye devam ettim. Bir gün bununla geçimimi sürdürebileceğimi umut ettim. Bütün öğrenciler aynı klasik soruyu sorarlar: “Nasıl bu kadar başarılı ve ünlü oldunuz?” Binlerce öğrenci ile konuştum ve belki on binlercesi arasından bir tanesinin sıyrılacağını vurgularım hep ve bu da sadece zaman, azim ve belirli bir tutku veya saplantı gerektiriyor. Sizin tutkunuz neydi? Saplatınız neydi? Bir şekilde oyun niteliğinin çok önemli bir yer tuttuğu görülüyor. Evet, her şey oyundan ibaret. Dürtü? Neyin peşindeyim? Öncelikle özgürlük arayışı. Zamanımın ötesinde olduğumu söylediklerinde şöyle cevap verdim: “Hayır değilim, ben zamanımın içindeyim, sizler zamanın gerisindesiniz”. Neyse, ben devam ettim. Birisinden diğerine zıpladım veya ikisiyle aynı anda uğraştım. Meşguldüm ve bu benim devam etmeme yetiyordu. Sonrasında Fransa’ya geldiğimde hemen bütün genç devrimci topluluklarla tanıştım, Dadaistler, vs. Beraberimde çalışmalarımdan bir kaç tanesini getirmiştim ve onlar bu işlerinde kendi temsil ettikleri şeylerle tamamen paralel olduklarını düşündüler. Dolayısıyla onlarla birlikte çalıştım, dergiler yayınladık ve sergiler düzenledik. Bütün bu hareketlere davet edilmiştim ama artık bunlar tarihin bir parçası…

Daha Fazla