PAZAR KÖŞESİ: ÇAĞDAŞ SANAT NOTLARI-1

Çağdaş sanat adına bir yaklaşımda bulunurken çağdaş diye tanımladığımız sanat nesnesinin  evrensel estetik değerleri taşıyan bir algının konusu olduğunu düşünmemiz ilk akla gelendir. Çağdaş sanat, kategorik bir sanat tarihinin içinde bize oldukça fazla örnekler sunabilir. Plastik filozofi açısından ise çağdaşlık sanat eserlerini değerlendirirken “sanat için sanat” bağlamında eserleri incelemeye yönleniriz. Bu bağlamda sanatı alımlama gücümüz daha doğrusu eidietik hafızamız rol oynar. Herkes kendi yorumlamasını sanatın ışığında yapabilir. Çünkü sanat büyük harfle yazılan bir otokontrol aracı olmaktan çıkmış her izleyici gözün alımlayabileceği bir çehreye kavuşmuştur. Bu bakımdan sanatın geçirdiği evrimi irdelemek sanata olan bakışı da açığa çıkarır. Her sanat zamanının kendine göre bir sanat zihni olduğunu biliyoruz. Göz ve görme edimiyle sanata bakmanın kişinin öznel nitelikleri aracılığıyla sanatın yaratıcı kaynağına ulaşabilmesi açısından özgürleştirici bir yanı var. Çağdaş sanat bu özgürlük ideolojisini sürekli sanat eserlerinde görünür kılma noktasında ustalaşmıştır. Yalnız tüm bu sanatı okuma çabalarında bulunurken, eserin toplumla olan ilişkisinin net bir şekilde çizildiği noktada eleştiriyi nasıl konumlayabiliriz? Çağdaş sanatın para ile olan sıkı göbekbağı bu olumlu ilişkiyi derinden sarsar. Önümüze bireyi tüm açmazlarıyla düşünüyormuş gibi yapıp kendi otoritelerini sağlamlaştırmak isteyen, parasal hırslarına sanatı alet edinen bir yapının şimdiki zamanda sürekli işbaşında olduğunu görürüz. İnternette çağdaş sanat ile ilgili kaynaklara ulaşmaya çalışırken önümüze klişe sözcüklerden, bireysel bir sanat tarihi ve felsefesi uzmanlığından geçmemiş haberci metni içeriğinden farksız birçok analiz, veri döküldü. Aşağıda bu çıktıları sizinle paylaşıyoruz. Kendimizi sanat alanında geliştirmek, bir yandan sürekli her şeyi sorgudan geçirmek demek oluyor. Zamanın, bize sürekli boca edilen, yapay mitlerine bu sayede kanmaktan kurtulabiliriz. Sanatın barındırdığı sosyal, kültürel, psikolojik içerikten ötürü farklı şekillerde karşımıza çıkmakta olan gariplikleri biz sanat sanmaktayız. Sanat biliminin bilincinde olan kişiler bu ayrımı rahatça yapacak bu teşneye katılmazken bu türden yapaylıkların sanata zarar vermesine izin veremez. Bu noktada günümüzde yaşanan, sanat ekonomisi adı altında sanattan elde edilen  maddi kazancın sanata olan etkisidir.  Daha da önemlisi manevi olarak da sanatın doğasını bozan, sanatın insanla kurduğu samimiyet ilişkisinin yok olmaya yüz tutmasıdır.   İspanya’nın Bilbao Şehrindeki Guggenheim Müzesi İspanya’nın Bilbao şehrinde bulunan Guggenheim Müzesi, açıldığı günden bu yana şehrin ekonomisini dönüştürerek 4 milyar avronun üzerinde gelir sağladı. Sanatın Yumuşak Güç ve Ulusal Marka Aracı Olarak Kullanımı • Hükümetler, çağdaş sanatı kültürel diplomasiyi güçlendirmek ve ulusal kimliği pekiştirmek için kullanır.• Çin, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler, kendilerini küresel kültür merkezleri olarak konumlandırmak amacıyla çağdaş sanat kurumlarına büyük yatırımlar yapmaktadır. Örnek:• Katar, küresel bir kültürel güç merkezi olarak kendisini kanıtlamak için çağdaş sanat eserleri toplamaya ve sergilemeye milyarlarca dolar harcamıştır. 4. İstihdam Yaratma ve Yaratıcı Endüstriler Çağdaş sanat ekosistemi aşağıdaki sektörleri destekler: Son yıllarda küresel sanat pazarı 65 milyar doların üzerinde bir değere ulaşmış olup, çağdaş sanat bu büyümenin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Son Düşünceler Çağdaş sanat yalnızca bir kültürel ifade biçimi değildir—aynı zamanda yatırım, turizm, şehir…

Daha Fazla

Tehlikeli Karşılaşma; Sanat ve Para-Tuğba Gürkök

“Çağdaş sanatın verdiği meyvelerin değerini belirleyen içlerindeki yaratıcılık mıdır yoksa ne kadara satılabildikleri midir?” Para; hayatımızın hemen her alanına kaçınılmaz olarak girmiş, etrafımızdaki hemen her şeyin değerini belirleyen bir ölçüt. Para size mal, mülk ve hatta güç kazandıran çağın başrol oyuncusu. Buna karşın hepimiz şunları savunmuşuzdur; para manevi değerlerimizi ele geçiremez, sevgimizi ele geçiremez (belki), mutluluğunuz üzerinde belirleyici olamaz vs… Soyut değerlerimizi hep paradan uzak tutmaya eğilimliyizdir çünkü onların parayla sıkı ilişkide olması bizi rahatsız eder. Peki, para yaratım gücünü ele geçirebilir mi, bu gücü yönetebilir mi? Çağdaş sanatı incelerken sorulması gereken sorulardandır bunlar. Bu konuya kafa yorarken, “Monnaie de Paris” tarafından düzenlenen bir sergi geldi aklıma; bahsedilen tehlikeli karşılaşmayı pek çok yönden ortaya koyan bir sergiden bahsediyorum. Bu yazımda konuya, bu sergiden damıttıklarımla yaklaşmakta fayda görüyorum. İlk olarak şunu belirtmek lazım; sanat çok eski dönemlerden beri parayla ilişkili bir alan olmuştur. Elinde para gücünü bulunduranlar sanata hem zevk için, hem de sonrasında kârlı çıkacakları alışverişlere girişmek için yatırım yaptılar. Sanatçının gücünü asıl besleyen kaynak bağımsızlığıyken, sanat eseri üretmek para gerektiren bir süreç halini almıştır. Özellikle bizim çağımız gibi, ekonominin gücünü hayatımızın tam merkezinde bulduğumuz bir çağda ise artık bu sanat-para ilişkisi, üzerinde düşünmeden edilemeyecek bir boyuta taşındı. Sanat tarihçisi ve eleştirmen Harald Szeemann’ın bahsettiği noktadayız; “günün sanatını sorgularken karşı karşıya kalmaktan sakındığımız ama aslında tam da merkeze yerleştirmemiz gereken bir konu sanat ve para karşılaşması”. Özelikle 1980’lerden bu yana sanat eserine bakarken estetik değeri ve ticari değeri birbirine karıştıran bir dünyanın içindeyiz. 1960’larda başlayan kırılma 1960’lara kadar sanatta avangard olan ve toplum tarafından çok da benimsenmeyen sanatçılar, kendilerini ticari değerlerin öne çıktığı bir pazar içinde bulmamışlardı. Marcel Duchamp gibi çığır açan sanatçılar bile hayatlarının büyük kısmını para sıkıntısıyla geçiriyorlardı. Onların sanat eserlerinin oluşumunda ekonomi değil, diğer sanatçıların ve eleştirmenlerin yorumları etkiliydi. 1960’lar civarında ise para sanatçılar tarafından özellikle aranan bir kaynak haline gelmeye ve eserlerinin de konusunu oluşturmaya başladı. Bilindiği gibi Pop-Art ve Yeni Gerçekçilik, dönemin tüketim toplumunun bir yansıması olarak ortaya koyulmuştur. Maddi değerler tarafından adeta bir büyülenmenin söz konusu olduğu bu dönemin ardından 1990’larda artık para, sanatta hemen hemen başka her şeyden daha belirleyiciydi. Gerekli kaynağa sahip olmayı başaran ve piyasada en büyük paraları döndüren sanatçı dönemin gözdeleri arasında yerini alır durumdaydı. Bu durum Richard Prince, Jeff Koons gibi sanatçılara sanat dünyasında başrolü kapma fırsatı vermiştir. Alma-Satma dünyası Ekonominin, hayatın her alanında yönetici güce sahip olduğu dünyada ticaret merkezleri çağın en büyük mabetleri halini almış, insan bedeni ise paranın satın aldıklarıyla donatılan ve satın alınabilen zevklerden beslenen, içi, dışı parayla sarmalanmayı bekleyen bir boşluğa dönüşmüştür. Bu gerçek kendini en çarpıcı biçimde Barbara Kruger, Matthieu Laurette, Claude Closky, vb gibi sanatçıların eserleriyle ortaya koyar. Bu alma satma dünyasında söz konusu, varlığını sürdürebilmek için ekonomiyle iç içe geçmesi gereken sanat olunca şu…

Daha Fazla

Modern Çağdaşın Krokisi

Özkan Eroğlu Öncelikle böyle bir başlığın etrafında, ilk düşünme ile beraber bazı sorular beliriyorve bu sorulara cevap vererek işe başlamak gerekiyor. Soru 1: Sanatçı bir felsefeci midir? Sanata felsefenin mi, yoksa felsefecilerin gözüylemi yaklaşmak gerekir?Cevap 1: Sanatçı bir yaratandır. Yaratılan bir şeyin de mutlak felsefesi vardır.Sanatçı yaratırken, daha önce olmayan, özgün bir oluşumu ortaya koyar. Bu özgünoluşumu kabul ettirdiği veya dayandırdığı noktanın ismi de onun OluşumFelsefesini açığa çıkarır. Bu felsefeyi dışarıdan algılamak, anlamak için, izleyicimutlak surette sanatçının ortaya koydukları olan Yapıttan hareket etmelidir. Birsanatçıyı en iyi çözümleyen şeyin ismi Yapıttır. Bu noktada Yapıt=Felsefe gibibasit bir formül de ileri sürülebilir. Felsefe, tek başına bir sosyal bilim alanıdır ve bu alanın tarihini iyi inceleyerek,sanatı, sanatçıyı ve yapıtlarını algılamaya çalışırken bu alandan yararlanabiliriz.Sanata felsefenin gözüyle bakacak kişi sanat felsefecisidir. Yani sadece felsefeveya onun tarihi ile ilgilenmeyen, yanı sıra sanat tarihi, estetik, sosyoloji, psikoloji,teoloji vb. gibi alanlarda da yetkinliği bulunan bir kişidir sanat felsefecisi.İşte tam bu aşamada sanata felsefi yaklaşımlarda bulunabilecek bir başkaalan olan sanat felsefesi alanı ile karşı karşıya geliriz. Sanattaki asıl felsefiyerleştirmeleri, söylemleri, sınıflandırmaları, bu alan yapacaktır. Fakat buradaşunu da ifade etmekte bir yarar olabilir: Her alanın yetişmiş kişisi gibi, saltfelsefe adamının da, sanat üzerine söyleyecekleri olabilir. Bu söylenenlersadece bir aforizma, yaklaşım veya bir yorumdan öteye gitmeyecektir.Sanat felsefesi alanı, bunu yapan kimsenin kendi özgür, bilgi/bilim destekli açıklamalarınıkapsar. Felsefe alanı ise bunu yapan kimsenin kendi özgür olmayan,tamamen felsefe tarihine dayanan/bilim destekli açıklamaları kapsar. Bu ayrımainanmak gerekir her şeyden önce. Kısaca, sanattaki felsefi açılımları ortaya sermekiçin mutlak sanat felsefecisi olmak şarttır. Bu şartı yerine getirebilmenin iseyorucu bir öğrenme yolundan ve müthiş bir özveriden geçtiğini ifade etmeliyim.Soru 2: Çağdaş sanat ve Modern sanat tanımları neyi ifade ederler? Çağdaşolan modern olabilir mi, ya da tersten söyleyişle modern olan çağdaş olabilirmi?Cevap 2: Çağdaş sanatın ne olduğunu ve sınırlarını iyi tespit etmek gerekir öncelikle.Hemen belirtelim ki çağdaş sanat, havasını soluduğumuz ve hakkındabir söyleme yetkimizin olduğu bir zamanı ifade eder. Çoğu zaman modern kelimesiylekarıştırılan çağdaş kelimesinin asla aynı anlamları taşımadığını da buradabelirtmekte müthiş bir yarar var. Modern olan her çağda olabilir. Yani herçağın modern sanatı vardır yargısı us’ta sürekli taze biçimde barındırılmalıdır.Bu cevap üzerinde derinleşirken sonuç olarak şu yargıda bulunulabilir o zaman:modern olan çağdaş olmayabilir. Çağdaş olan da modern olmayabilir. Sanattamodern olma, bir kalabalıktan öne çıkmak gibi açıklanabilir. Sanatta çağdaş olmak ise kesinlikle yorumu yapacak olan kişinin söz konusuçağ ile zamandaş olmasını ister. Şimdi bu noktada aklıma gelen şunu da ifadeetmem de bir yarar olacaktır: Bir çağın klasik ve modern olanlarını birbirindenayırmak birinci dereceden sanat felsefesinin bir görevidir. Modern olan ileri birsöylem geliştirdiğine göre, o çağdaki biricik söylemi ya da sanat felsefelerini deortaya koyan olacaktır, şüphesiz. Buradan Çağdaş sanat dediğiniz zaman ben vesizler ilişik olduğumuz çağ gereği 20. yüzyılı ve çok az bulaştığımız 21. yüzyılınbaş zamanlarını anlıyorum. İşte bugünkü konferans değinmelerim sözünü…

Daha Fazla