NİYAZİ KAHVECİ İLE…
Özkan Eroğlu: Sevgili hocam konuşmamıza hemen girelim ve Paul Cézanne diye bir ressamı tanırsınız tabi; “doğada her şey mutlak surette geometrik form’a döner,” der. Bunun birçok örneklerini ayrıcalıklı olarak analojik olarak baktığımızda Mimar Sinan’da da gördüğümü düşünüyorum. Sanat tarihçileri bunun çok farkında değil. “Mimar Sinan Ruhsallığı” isimli kitabımın sonlarına doğru bu konuda yargılarım var. Niyazi Kahveci: Felsefi olarak sorguladınız mı Mimar Sinan’ı? O önemli? Ö.E: Fenomenolojinin (Görüngübilim) derin düşünme ilişkisi bağlamında “Körper” (Beden), “Auge” (Göz), “Seele” (Ruh), “Geist” (Zihin) kavramlarıyla “Geist” (Tin) kavramı oluşarak tinselliğe yönelinir. Bütün bu kavramlar sanat filozofisinde de değerlendirilir ve sanatın aracılığıyla ciddi ve bambaşka kavramların da devreye girmesine yardımcı olur. Bedenle başlayıp, gelişen bir izlenimci bakış açısı vardır ilkin, daha sonra duyguları da içe almaya başlayarak, doğaçlama bir bakış açısı gelişir ve daha sonra en sonunda da bunlar üzerinden bir kompozisyona varılır. Bu üçlü izlekte az önce saydığım kavramların kuvvetli etkileri bulunmaktadır; özellikle “Hochwelt (Yüksek âlem)” açısından. Bu bağlamda bir tinselliğe, yani bir piramidin tepesindeki tek noktaya ulaşma çabasına benzetilebilir bütünüyle söz konusu gelişmeler. Buna “tinselliğe doğru evrilme” diyoruz. Kandinsky’nin “Über das Geistige in der Kunst (Sanatta Tinsellik Üzerine)” kuramsal metni de sanat açısından vurguladıklarımızı işler ve yüksek âlem üzerine düşünce geliştiren Rudolf Steiner ile kesinlikli bir bağlantı içindedir ve adeta Steiner’in sanattaki yansımasıdır. Steiner, Nietzsche akli melekesini yitirdikten sonra, kız kardeşinin çağrısıyla filozofun kütüphanesinde çalışmalarda da bulunmuştur. Sırf dile getirdiğimiz meselelere pratik bakış geliştirebilmek için. Konuşmamıza bu konular üzerinden girerek, bu yöndeki düşüncelerinizi öğrenmek istiyorum. N.K: Biz insanın yapısını ikiye ayırıyoruz. Biri; biyolojik, bedensel, fiziksel, hormonal, kimyasal, animal dediğimiz a priori (verili) yapı, sonuçta bu insan değil zaten. Biz bu biyolojik mekânda, meskende yapay, lojik, hüminal dediğimiz beşeri varlığı üretiyoruz. İnsan olan boyut bu, diğeri insan değil. İnsan dediğimiz zaman her şey insanda iki tanedir, akıl dediğimiz zaman da iki tane. Zihin dediğimiz zaman iki tane, düşünme dediğimiz zaman da iki tanedir. Biri doğal yerleşik “native”, ev sahibi biyolojik asitsel hormonal, diğeri ise yabancı, sığınmacı, mülteci, insan dediğimiz şey. O nedenle akıl için İngilizce’de iki kelime kullanılıyor. Biri “brain” beyin yani doğal akıl; biyolojik, bunun düşünmesi de kendisine özgüdür. Otomatik refleksif düşünür. Akıl için bir de “logos” diye bir kelime var. 2500 yıl önce ilk adını koyuyorlar. İlkel beşeri akıl. Gel zaman git zaman 2300 yıl sonra özellikle 18. asırdan sonra bu akıl; “Reason”, “Ration” ve “Rasyon” adını alıyor. Bu akıl hep beşeridir, ilk insanda da yoktu, bugün doğan bebekte de yoktur. Bunu biz 5 milyon yıl önce icat ettik. İnsana monte ettik. Biz bunu gıdım gıdım düşünmeyle geliştirdik. Bugünkü aşamaya geldi ve bu icatları yaptı. Akıl, düşünme işlemlerini yapan aygıttır. Düşünme işlemleri zihinde yapılıyor. Zihin de iki tanedir, biri doğal zihin; ona “mind” deniyor genelde, öbürü beşeri zihin; intellect (entelek). Entelektüel dediğiniz zaman da birine; beşeri,…
Daha Fazla