“IŞIK VE RENK”

YAZARI: ÖZKAN EROĞLU “Işık ve Renk” isimli kitap, renk ve ışık kavramlarının sanat yapıtlarıyla olan ilişkisine odaklanıyor. Sanat yapıtlarının renk ve ışık ile olan ilişkisi sanat tarihini biçimlendiren yaratıcı sanat örnekleriyle anlatılıyor. Kitapta, sanat tarihi boyunca irdelenen ışık ve renk konusu, “Işıktan Renge” ve “Renkten Işığa” olmak üzere iki ana izlek üzerinden ele alınmıştır. Işık ve renk, sanatçıların ele alış biçimine göre sanatın temel noktasını oluşturan eğilimler olarak göze çarpar. Bu iki kavram taşıdığı önem ile derinlemesine bir kazı çalışması olarak ele alınmış, sanat uygulayıcısı kişiler için rehberlik görevi görmüştür. Bu sayede okurun, plastik filozofik bir çerçeve yakalaması sağlanmıştır. Sanat okurlarını, salt anlamsal ve sembolik olanın yolundan ayırıp sanat kavramlarıyla düşünen, sanatın kendisine eşlik edecek yaratıcı bir yolu seçen bireyler için bu çalışma, donanımlı olmayı sağlayan anahtarlar ile zengindir. Ayrıca, Türkiye’de eksikliği vurgulanan sanat bilimine sunduğu katkılara bir yenisini daha ekliyor. Özkan Eroğlu’nun bilinen tekrarlar yerine bir filozofinin parçası olarak sanat yapıtları, öz ve analojik gerçeklikler ortaya koyar. Renk ve Işık, sanatın aydınlık-karanlık ilişkisine dayandırılarak tinsel bir düşünme uzamının bir parçası olarak da kitap boyunca verilen ışık ve renk ilişkisinin felsefi…

Daha Fazla

SANATTA YANLIŞ GİDİŞAT…

Özkan Eroğlu Görsel sanatlarda plastik filozofi, yani görsel sanatın form ve renk sözlüğüne sanat tarihi ve kuramsal gelişimi kapsamında hâkim olmak ve her ifade edeceğinizi bunlar üzerinden ileri sürmek. Bunu kuramcı da uygulamacı da olsanız gerçekleştirmek zorundasınız en baştan. Yoksa yaptıklarınız anlam kazanmaz, boşlukta salınır durur ve en sonunda da kaybolup gider. Bu durumu anlayacak olan da plastik filozofik bir göz, zihin ve ruhtur. Türkiye bu bileşkenin ifade ettiği insanları yetiştiremediği, bu konuda gerçekleri söyleyenleri de yok etmeye çalıştığı için (sadece sanatta değil, hemen her alanda), görsel sanatlarımızın hemen her dalında büyük bir karmaşa, sapla samanın birbirine karışması çok aşırı seviyededir ve sanat ortamımızı zehirli bir bulut gibi kaplamıştır adeta. Bu bulutun dağılmadığını 1993’ten bu yana görmeye devam ettiğim için, konuyu bir kere daha bu yazıyla gündeme taşımak istiyorum. “Üslup” (biçem), yani “stil” veya “tarz” olarak bilinen konunun derinliğinin farkında olunmaması sözünü ettiğim olumsuz durumun nedenlerinin en başında gelir. İlk paragrafta vurguladığım eksiklikten ötürü kuramcı da uygulamacı da bu sorunu bir türlü anlayamamaktadır. Oysa “Tikelde üslup zenginliği” ve de “tümelde üslup zenginliği” durumlarından biri, “yaratıcı sanatçı”nın en önemli yanını oluşturur. Her ikisinde de tekrara, maniere düşme,…

Daha Fazla

Ripley’in İtalya’da modern bir figür olarak gözlere iyi gelen hikayesi

Ripley, Steven Zaillian tarafından yaratılan, yazılan ve yönetilen, Patricia Highsmith’in 1955 tarihli suç romanı The Talented Mr. Ripley’e dayanan bir Amerikan neo-noir psikolojik gerilim mini dizisidir. Başrollerinde Tom Ripley rolünde Andrew Scott, Marge Sherwood rolünde Dakota Fanning ve Dickie Greenleaf rolünde Johnny Flynn’in yer aldığı sekiz bölümlük sınırlı dizi, Highsmith’in romanının bir diziye ilk uyarlamasıdır. Ripley başlangıçta Showtime’da yayınlanacaktı, ancak Şubat 2023’te dizi Netflix’e taşındı. Prömiyeri 4 Nisan 2024’te yapılan dizi, yazarlığı, yönetmenliği, yapım tasarımı, sinematografisi, müzikleri ve performanslarıyla, özellikle de Scott’ın canlandırdığı Tom Ripley karakteriyle eleştirmenlerden övgü aldı. 76. Primetime Emmy Ödülleri’nde, En İyi Sınırlı veya Antoloji Dizisi ve Scott ve Fanning’in oyunculukları da dahil olmak üzere 13 adaylık aldı.

Daha Fazla

MERHABA

Sanat ve kitap kendi özerk alanlarında kalarak hayatımızı dönüştüren, bir birey olarak insanın en karanlık yanlarından en aydınlık tutumlarına kadar onu gösteren bir özelliğe sahiptir. Bu tabi ilk ele alınan bir özellik olarak büyük harflerle sanat dediğimizde bizi ilk başta ele geçiren düşüncelerdir. Oysaki bir müze gezdiğimizde veya bir boşluğa düştüğümüzde gördüklerimizi anlamlandırmanın bir yoludur. Sanat, dünyanın formal düzenine felsefi bir bakışla yaklaşmanın göstergelerini verir. Bir sanat eserinden anlamak onun görsel duyu ile ilgili bir farkındalık, akıl yetisine hizmet eden kavramlar bütünü olarak görmek demektir. Daha sonra sanat eserinin formal yapısından hareket ederek  girdiğimiz ideolojik düşünceler sanat eserinin hikayesini mağara devirlerinden çağdaş sanata kadar yazmaya başlar. Bu 19. Yüzyılda sanatın büyük harflerle ayrı bir bilim dalı olarak tanınmasıyla rasyonel bir boyut kazanır. Daha doğrusu tarihin,eleştirinin, felsefenin, bilimselliğin birbirine karıştığı bir izlek oluşturmasına yardımcı olur. Sanatçının yaratıcı izleği sanatın bu farklı izlekleriyle yaşam bulur ve yaratıcı denilen dinsel alandan çıkıp seküler alana yönelmesinin ip uçlarını verir. Sanat yapıtı ve sanatçının adı geçmiş dönemlerde kültürel anlamda sanat olarak konulmasa da insanın tinselliğinin, deneyiminin, görsel imgelerinin kaydını tutmuştur..  Özünde kişinin varoluşunun peşinden giderek bulduğu…

Daha Fazla