Kerem Şahinboy

Galerileri Yakalım!

Türkiye’de galerileri yakıp, sahiplerini ve çalışanlarını mancınığa bağlayıp denize atmadan bu saçmalık buhranından kurtulamayız. Önümüze sanateseri diye getirilen ıvır zıvırlar, vıkvıklamak adı altında düzenlenen etkinlikler, estetik, yetenek, teknik, malzeme, kompozisyon, fikir açlığı çeken abuk sabuk işler, menstural kanını iplere bulayıp kağıt parçalarını çerçeveletenler, televizyon antenlerini çimentoya saplayıp müşteri bekleyenler, göbek bağı derisini sergileyenler, hepsi tek tek sanat dünyamızdan tasfiye edilmedikten sonra bir ilerleme gerçekleştiremeyiz.

Etrafımız çağdaş sanat adı altında yutturulmaya çalışılan, aklımızla, beğenimizle dalga geçen şarlatanca maddelerden geçilmez oldu. Ben yaptım oldu düşüncesiyle hareket ediliyorsa işte ben de söyledim oldu. Küçüle küçüle, kendilerini toplumdan izole ede ede avuçiçi kadar bir grup kaldılar. Kalanların küçük bir kısmı dışındakiler de paralı ve eğitimsiz palyaçolar grubu… Yolda bulduğu ağaç parçasını çekinmeden, utanmadan, sıkılmadan bir çerçeveye tıkıp, alt metnine de kavramsal bir hikaye yazıp sergileyen sanatçılarla (!) karşılaşıyoruz. İşin daha traji-komik durumu ise galerilerin de bu dümen suyuna köpük olmaları. Satamıyorlar. Ağlaşıp duruyorlar. Kimse şapkasını önüne alıp ellerindeki iş modelinin sürdürebilir olmadığını itiraf edemiyor. Hala Ambroise Vollard kadar yetkin değiller. Yüz sene öncesinin galericiliğini bile yapamıyorlar.

Bakınız, bir galeri alanında sergi açıp bir ay boyunca bir veya birkaç sanatçının işlerini sergileyip onları satmaya çalışmak modeli yaklaşık elli yıl önce öldü. Biraz vicdanlı olalım ve Türkiye için bu yapının 2000’lerden sonra bittiğini söyleyelim. Eskiden galericinin kendi müşteri ağı vardı ve insanları tanırlardı. Şimdi herkes ama herkes bilinir, bulunur ve ulaşılabilir duruma geldi. Bir koleksiyoner neden %50 gibi fahiş bir komisyon oranıyla galeriden iş alsın ki? Dönüşmek zorundalar, hem de öyle hızlı ve radikal şekilde dönüşmeliler ki yaşayabilsinler. Bu geri kalmışlar gurubu, sanatçıların da önünü tıkıyorlar. New York’ta, Berlin’de, sağda solda gördükleri eserleri benzer fiyat yapısıyla buradaki izleyicinin beğenisine sunmaya çalışıyorlar. Böylesi büyük bir absürtlük olabilir mi? Tutmuyor. Tek tek kapanıyorlar. Topluma ulaşmadan yeni, çağı yakalayan bir galericilik anlayışı benimsenmeden, yüz sene öncenin teknikleriyle çağdaş sanat eseri satmaya çalışarak nasıl bir ticari sürdürülebilirlik öngörüyorlar merak ediyorum.

Bir kere, kendi knowhowunu koymadığın, üretmediğin, icat etmediğin, mamül haline getirmediğin bir emtiayı %50 gibi kar marjlarıyla satamazsınız. Bunu size piyasa sattırmaz. Galericiler de emlak komisyoncuları gibi, freight forwarderlar gibi aracı kurumlardır. İstisna durumlar dışında al-sat aracılığı yapanlar için kar marjı %5 ila %10 arasındadır. Yüksek komisyon oranları satışların önündeki büyük engel. Galeri sanatçının önünde bir engel teşkil eder hale geliyor. Satamayan, para kazanamayan bir ressam bir süre sonra ya o işi bırakacak ya da galeriden ayrılacak… Her iki durumda da herkes zararda. Hem galerici, hem sanatçı hem koleksiyoner hem de sanat dünyamızın geri kalanı. Galerileri pahalı kiraları olan mekanlarda kiralıyorlar. Genel giderleri çok yüksek. O geliri edinmek adına ufak komisyonlar işlerini görmüyor. Sonra ne oluyor biliyor musunuz? Bir eserin fiyatını soruyorsunuz. Önce 50bin TL diyorlar. Ardından bir iki ay sonra sizi arıyorlar ve fiyat 25bin TL ye iniyor. Sonra bir ay sonra 15bin’e… Bu müşteride nasıl bir fikir oluşturur? Güvensizlik. Satın alsan bir türlü almasan başka türlü. Hep bir ‘acaba kazık mı yedim’, acaba , acaba düşüncesi…Dolayısıyla bu günün galerileri, galericiliği, o galerileri inşa eden dar zihinli herkesin ve hatta oralarda sergilenen bu abuk işlerin yok edilmesi, çekilmesi, buhar olmaları gerekiyor.

Eserleri halka ulaştırmalı, çok yoğun ve sürekli satış yapan organizasyonlar kurmalılar. Türkiye’deki galerilerin ortak bir vizyonu olmalı. O istedikleri fiyatlara ancak yurtdışında eser satarlar. Demek ki buradan yurtdışındaki koleksiyonerlere ulaşmak ve orada bir pazar yaratamak gibi bir ortak vizyon oluşmalı. Buna sanatçılar, akademiler, kültür bakanlığı da omuz vermeli. Örneğin, yirmi galeri, altı ayda bir İngiltere’de, Almanya’da, Fransa’da, Abd’de geniş çaplı sergiler düzenlemeli. Bu etkinliklerin yer kiralama, lojistik sponsoru kültür bakanlığı olmalı. Fikirler çoğaltılabilir ancak mevcut durum her ne ise kesinlikle değiştirilmek zorundadır.

Özetlersek, ülkemizdeki galerilerin vizyon eksikliği finansal sıkıntılarının hem sebebidir hem de sonucu…Geçtiğimiz aylarda gezdiğim bir sergide yere boca edilmiş bir çuval dolusu toprak üzerine saplanmış iki mala vardı. Bu nedir dediğinizde size bir kamyon dolusu kavramsal açıklama yapılması da işin absürtlüğünü belki biraz açıklayabiliyordur. Eğer herkes kavramsal olarak böylesine doluysa neden oturup o fikirleri yazıya dökmüyor sorusu bir cevap olarak kabul edilebilir. İçinde emek, yaratıcı fikir, yetenek, estetik barındırmayan garip, anlamsız objeleri karşımıza çağdaş sanat eseri diye çıkarıp izleyiciye belki de o anda uydurulan bir takım kavramsal masalların satılmaya çalışılması sürdürülebilir değildir. Zaten sonuçlarını da görüyoruz. Satış yapıyor diye kendini tekrar eden, konfeksiyoncu bir düşünceyle otomatiğe bağlanmış fırçalar, korkak, birşey söylemekten çekinen işler, vasat hatta kötü işleri parlatmaya çalışan galericiler ve bu tedrisat-ı komediye katlanmak zorunda bırakılan bizler mevcut karnavalın ortak trajedisini paylaşır hale geldik.

Diğer yandan bu pazarın geri kalmış oyun düzenine dahil olmayan çok güzel işler ortaya koyan genç sanatçıların da geldiğini görüyor ve mutlu oluyorum. İşlerini sosyal medya, web siteleri üzerinden sergiliyor ve satıyorlar. Beş, altı kişi bir araya gelip ev sergileri yapıyorlar. Bu ayrıksı ve bir o denli başarılı gençlerin hepimiz adına sağlıklı adımlar attıklarını izliyor olmaktan dolayı gururluyum.

Sonuç olarak, korkusuz, özsansüre savaş açmış, estetik kaygılar taşıyan, yetenekli ve sıradışı genç sanatçılarımız ürettikçe hepimiz bu ışıklı gelecekten faydalanacağız. Aslolan, galerilerin yeni düzende kendilerine nasıl yer bulabilecekleri konusundaki fikirlerini netleştirmeleri için pek zaman kalmadığıdır.

Yazarın notu: Lütfen kimse galeri kundaklamaya çalışmasın.

Not. İzekler dergi 6. sayıda yayınlanmıştır.

Kapak görseli hk :Velvet Buzzsaw, bir netflix yapımı, sanatı yalnızca alınıp satılacak bir meta olarak görmeyip, sanatın kendisi için değerini takdir etmenin önemini anlatıyor. Bu konuda kendisini fazla ciddiye almıyor—Vandewalt’ın bir hobo robot tarafından öldürülmesi bunun en uç örneği. İzleyicilerden filmi eğlenceli bir şekilde deneyimlemeleri bekleniyor.