ARŞİVDEN

“Param yoktu, varlıklı bir ailenin de çocuğu değildim, öyle aileden varlıklı sanat tarihçilerinin yapabildiği gibi dünyayı, ülkeleri ve müzeleri yoğun biçimde gezemedim, dia arşivi yapamadım, bunun üzerine ben de kuvveti kalbe verip eleştirmen oldum”.

Ciddi bir sanat tarihçisi nitelikli bir eleştirmen de olunca; bu özelliklere kişisel beceri ve çalışkanlık da eklenince ortaya Sezer Tansuğ’un portresi çıkmış oluyor. Bu nedenlerden dolayı onun eleştirmenlik ve yazarlık kapsamında ürettikleri de kalıcı olacaktır. İnanabilinecek tek eleştirmendi. O tekti. Yaşamında da tekti; dürüsttü, mertti, duygusaldı, duyarlıydı, kavgacı ve mücadeleciydi. Bu özellikleri taşımayan biri, zaten nasıl eleştirmen olabilirdi ki.

Kuru ve yavan kimlikli sanat tarihçilerinin kitap yazmadığı, öğrencileri yönlendiremediği bir dönemde, onun kitaplarından çok şey öğrenildi. Aslında tipik bir ayaklı kütüphaneydi Sezer Tansuğ. Biraz aykırıydı, ayrıydı, belki de sıra dışıydı diğer insanlara göre. Fakat öyle olması gerekiyordu ve onun mizacına da bu yakışıyordu. Basit ve sade bir yaşamı vardı, bu halinden de hiç şikâyetçi olmadı.

Süresiz yayınlarında iki yönlü bir yazar portresi çizmiştir. Bunlardan biri araştırma, inceleme ve eleştiri türündeki dergi, gazete, vb. yazılarının bir araya gelmesiyle- Eleştiri’de Duyarlılık Çağı, Herkes İçin Sanat, Karşıtı Aramak vb.- oluşan bir gruptur. Örneğin Eleştiri’de Duyarlılık Çağı isimli kitabında 60’lı yılların sonlarından başlayarak, 70’li yılları da içine alan bir yelpaze dahilinde, ciddi eleştiri yazıları yer almıştır. Denilebilir ki toplama yazılarından oluşan en nitelikli kitabıdır. Çünkü Tansuğ’un eleştirmen yapısına dair, ciddi ipuçlarını bu kitapta buluruz. Kitaptaki etkileyici vurgulardan biri: “Aşktır benim sözlerim, söylediklerim özneldir, mutlak biçimde kimseyi bağlamaz beni bile”. Bu cümlesinde, tüm kitabın özü saklıdır.

Özelliklerinden bir diğeri ise teorik içerikli kitaplarının oluşturduğu gruptur. Bu grup içinde Çağdaş Türk Sanatı, Resim Sanatının Tarihi, vb. kitapları yer alır. Belki bu kitaplarda çok bilimsel sözler edilmemiştir, fakat buna rağmen öğretici yönü kuvvetli yayınlardır. Bu tarz kitapların olmadığı bir ülke toplumunda, yazılan bu kitaplar birer altın değerindedir. Bir de bu kitaplar göstermektedir ki, Sezer Tansuğ sanatla ilgilenen insanlara sürekli bir şeyler sunmak istemiştir ve bunu da başarmıştır. Doğaldır ki her yapılan şeyin eksiklikleri olacaktır. Bu eksiklikler de geriden gelecekler tarafından şüphesiz giderilecek ve çıkacak yeni çalışmalara da öncü olacaktır. Nitekim de olmuştur. Azmi ve kararlılığı, insanlara örnek olmuştur.

Dile getirilmeye çalışılanlar, sadece Sezer Tansuğ’a ait çabaların bir anahattı olabilir. Bunların dışında, üniversitelerde verdiği dersler, katıldığı konuşmalar, hatta benimsediği galerilerde yaptığı hararetli tartışmaların hepsi plastik sanatlar ortamımız için çok yararlı olmuştur. Tansuğ tam bir otoriteydi. Dili tartışılırdı ve genellikle söyledikleri hep olay yaratır, gündemde kalırdı. Bütün bunların nedeni ondaki sanat düşünürü yeteneğiydi. Tanrı ona bu özelliği sunmuştu ve o da kendisine sunulan bu özelliği yetkinleştirip, toplumuyla paylaşmaya çalıştı. Böylece toplumsal gerçekçi geçinenlere iyi ve doğru örnek oldu. Bu düşünür yanını, yazılarına attığı başlıklardan tutunda, yine yazılarının içinde kullandığı deyimlere kadar ortaya koymuştur. Onun söylemek istedikleri, gerçekten ona ait olan bir deyim dünyasında gizliydi

Tansuğ’un eleştirel tarafı çok güçlüydü. Hani söylenmeye başladı mı heyecanlandıran cinsten bir eleştirmendi. 60’lı yıllarda hiç çekinmeksizin hocası Mazhar Şevket İpşiroğlu’nu ve İ.Ü Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bilim Dalı’nı eleştirmişti. Hatta o eleştirileri onu asistanlıktan istifa etmeye kadar götürmüştü. Zaten o ve onun gibiler üniversitelerde tutulabilseydi, özellikle pasif ve iş bulma olanakları dar anabilim dallarının durumu, bugünlerde daha farklı olabilirdi. Fakat ne yazık ki ileriyi görmekte direnen kimselerin kurguladığı yanlış oyunlarla bugünler hazırlanmış oldu. Sezer Tansuğ sivil kesimden mücadele etmesine rağmen sanat tarihi konusunda topluma akademisyenlerin bir çoğundan daha yararlı olmuştur. Üstelik akademik olana başkaldıran bir sanat tarihçi olmak ve daha sonra eleştiri yapmak çok daha kabul edilir ve rasyonel bir tavırdır. Böylesi bir zeminin hazırladığı bilgeliğin zevkini, başka hiç bir yetişme biçimi veremez.

Öylesine duygu ve öz insanıydı ki Tansuğ, bir gün açık yüreklilikle şunları söyleyebilecekti: “Param yoktu, varlıklı bir ailenin de çocuğu değildim, öyle aileden varlıklı sanat tarihçilerinin yapabildiği gibi dünyayı, ülkeleri ve müzeleri yoğun biçimde gezemedim, dia arşivi yapamadım, bunun üzerine ben de kuvveti kalbe verip eleştirmen oldum”.

Sanat Çevresi Dergisi, 2000