ROTHKO’da METAFİZİK
Itzhak GoldbergÇeviri: Nelly Güler Mark Rothko’nun (1903-70) soyut resmi keşfetmesi, ancak yıllar sonra olmuştur. Günlük şehir yaşamını konu alan ve bunun üzerinde yıllarca resim yapan ressamın bu formlardan ve teknikten sıyrılmasını konu eden sergiler bile düzenlenmiştir. Bunlardan en önemlisi Paris Çağdaş Güzel Sanatlar Müzesi’nde yapılmış bir Rothko retrospektifidir (13 Ocak-18 Nisan 1999).İlk bakışta tümünü algılamakta zorluk çektiğimiz, monokrom bir fon önüne simetrik bir şekilde üst üste yerleştirilmiş dikdörtgen formlar. Kenarları belirsiz, kıpırdayan formlar. Göz alıcı bir ışık arasından espasta kaybolan sınırsız peyzajlar. Rothko’nun klasik zamanına (1949-70) ait bir tuvalinden tanımladığımız simgeleşmiş detaylar. Aslında aynı strüktürdeki resimler, kendi içlerindeki çeşitlemelerle detaylara ayrılmışlardır. Her tuvalde form ile renk, figür ile fon, şeffaflık ile yoğunluk problemleri, kendine özgün bir şekilde çözümleniyor.Rothko, 1920’li yıllarda sanat yaşamına adım atar. İlk klasik yapıtlarını bu yıllarda sosyal temaları işleyerek ekspresyonist bir tarzda yapar. “New York’lu Ressamlar” okuluna katılır. Federal Art Project’e dahil olur. Bu nedenle 1920’lerin kriz yıllarını, daha kolay geçiştirir. Sanatçının bu devredeki realist resimleri diğer çağdaş Amerikalı ressamlardan daha farklıdır. İç mekanlar veya şehir yaşamını anlatan yapıtları donuk, durağan, sır saklayan figürlerle doludur. Derinliği olmayan espaslarda dikey ve yatay bantların içinde anonim, yüzleri belirsiz figürler, süzme ışıklar içerisinde eriyip giderler. Zaman zaman gri bir atmosfer içinde kaybolurlar.Rothko, şehrin metrolarını ve yer altı istasyonlarını resmetmekten hoşlanır. Kaotik insan topluluklarını ve geometrik yapılı bir evrenin içine suskun figürleri yerleştirir. Kabul etmek gerekir ki bu zamandan itibaren, ölüm ile ilgili takıntıları da başlamıştır. Yavaş yavaş günlük, basit figürlerden sıyrılarak, “evrensel trajik hisler” diye nitelendirdiği değişik yorumlara girişir. Nietzsche’nin “Naissance de la tragédie”sinin doğuşundan ve aynı zamanda Eschyle ve Kierkegaard’ın yapıtlarından etkilenerek, mit ve olağanüstü figürler dünyasına girer. “Antigone ou Sacrifice d’Iphigénie” gibi trajedilerde yer alan kimliklere değil de, oradaki mitlerin ruhuna ulaşmayı amaçlar. Sonucunda da şöyle der: “Her ne kadar Antik çağın mitlerine başvurmuşsam da, onları trajik kimliklerden çok, evrensel boyutlara ulaşan psikolojik semboller olarak görüyorum”Jung’un bilinçaltı teorilerinin New York’lu sanatçıları ne kadar etkilediği bir gerçektir. Plastik alanda ise Picasso etkilerinin görüldüğü çalışması; “Antigone, 1940” da ilginçtir. Aslında Masson, Tanguy, Ernst ve Miró gibi sürrealistler Rothko’nun gelişmesine ve parlamasına yol açmışlardır. İmajlar değişmiş, daha biomorfikleşmiştir. Tuvallerine bitki ve hayvan figürleri dolmuştur. Melez figürler, kaos içinde iyice fantastikleşmiş, doğurgan ve değişmiş bir dünyadan fışkırır hale gelmişlerdir. Bir su gezegeninde, şeffaf ışıklı bir ortamda deniz analarının, böceklerin, dolambaçlı yılanların yer aldığı efsanevi dünyasının içinde yer alır hale gelmiştir.Rothko için söz konusu fanteziler heyecan yaratır ama yeterli değildir. 1947 yıllarında tuvallerini her türlü çizgi ve formlardan arındırır. Onun için yeni form “renktir”. İki yıllık bir devre kapsamında “multiform” dediği tuval alanlarının üzerinde çalışır. İlk tuvallerindeki amorf figürlerde organik bir sürrealizm görülür. Yavaş yavaş onları yalınlaştırır. Simetrik bir şekilde tuvalleri bölen kompozisyonu yok eder. Buna karşılık tuvallerine ışık ve şeffaflık girer. Kadifemsi ve buğulu renkler,…
Daha Fazla