Özkan Eroğlu
Öncelikle böyle bir başlığın etrafında, ilk düşünme ile beraber bazı sorular beliriyor
ve bu sorulara cevap vererek işe başlamak gerekiyor.
Soru 1: Sanatçı bir felsefeci midir? Sanata felsefenin mi, yoksa felsefecilerin gözüyle
mi yaklaşmak gerekir?
Cevap 1: Sanatçı bir yaratandır. Yaratılan bir şeyin de mutlak felsefesi vardır.
Sanatçı yaratırken, daha önce olmayan, özgün bir oluşumu ortaya koyar. Bu özgün
oluşumu kabul ettirdiği veya dayandırdığı noktanın ismi de onun Oluşum
Felsefesini açığa çıkarır. Bu felsefeyi dışarıdan algılamak, anlamak için, izleyici
mutlak surette sanatçının ortaya koydukları olan Yapıttan hareket etmelidir. Bir
sanatçıyı en iyi çözümleyen şeyin ismi Yapıttır. Bu noktada Yapıt=Felsefe gibi
basit bir formül de ileri sürülebilir.
Felsefe, tek başına bir sosyal bilim alanıdır ve bu alanın tarihini iyi inceleyerek,
sanatı, sanatçıyı ve yapıtlarını algılamaya çalışırken bu alandan yararlanabiliriz.
Sanata felsefenin gözüyle bakacak kişi sanat felsefecisidir. Yani sadece felsefe
veya onun tarihi ile ilgilenmeyen, yanı sıra sanat tarihi, estetik, sosyoloji, psikoloji,
teoloji vb. gibi alanlarda da yetkinliği bulunan bir kişidir sanat felsefecisi.
İşte tam bu aşamada sanata felsefi yaklaşımlarda bulunabilecek bir başka
alan olan sanat felsefesi alanı ile karşı karşıya geliriz. Sanattaki asıl felsefi
yerleştirmeleri, söylemleri, sınıflandırmaları, bu alan yapacaktır. Fakat burada
şunu da ifade etmekte bir yarar olabilir: Her alanın yetişmiş kişisi gibi, salt
felsefe adamının da, sanat üzerine söyleyecekleri olabilir. Bu söylenenler
sadece bir aforizma, yaklaşım veya bir yorumdan öteye gitmeyecektir.
Sanat felsefesi alanı, bunu yapan kimsenin kendi özgür, bilgi/bilim destekli açıklamalarını
kapsar. Felsefe alanı ise bunu yapan kimsenin kendi özgür olmayan,
tamamen felsefe tarihine dayanan/bilim destekli açıklamaları kapsar. Bu ayrıma
inanmak gerekir her şeyden önce. Kısaca, sanattaki felsefi açılımları ortaya sermek
için mutlak sanat felsefecisi olmak şarttır. Bu şartı yerine getirebilmenin ise
yorucu bir öğrenme yolundan ve müthiş bir özveriden geçtiğini ifade etmeliyim.
Soru 2: Çağdaş sanat ve Modern sanat tanımları neyi ifade ederler? Çağdaş
olan modern olabilir mi, ya da tersten söyleyişle modern olan çağdaş olabilir
mi?
Cevap 2: Çağdaş sanatın ne olduğunu ve sınırlarını iyi tespit etmek gerekir öncelikle.
Hemen belirtelim ki çağdaş sanat, havasını soluduğumuz ve hakkında
bir söyleme yetkimizin olduğu bir zamanı ifade eder. Çoğu zaman modern kelimesiyle
karıştırılan çağdaş kelimesinin asla aynı anlamları taşımadığını da burada
belirtmekte müthiş bir yarar var. Modern olan her çağda olabilir. Yani her
çağın modern sanatı vardır yargısı us’ta sürekli taze biçimde barındırılmalıdır.
Bu cevap üzerinde derinleşirken sonuç olarak şu yargıda bulunulabilir o zaman:
modern olan çağdaş olmayabilir. Çağdaş olan da modern olmayabilir. Sanatta
modern olma, bir kalabalıktan öne çıkmak gibi açıklanabilir.
Sanatta çağdaş olmak ise kesinlikle yorumu yapacak olan kişinin söz konusu
çağ ile zamandaş olmasını ister. Şimdi bu noktada aklıma gelen şunu da ifade
etmem de bir yarar olacaktır: Bir çağın klasik ve modern olanlarını birbirinden
ayırmak birinci dereceden sanat felsefesinin bir görevidir. Modern olan ileri bir
söylem geliştirdiğine göre, o çağdaki biricik söylemi ya da sanat felsefelerini de
ortaya koyan olacaktır, şüphesiz. Buradan Çağdaş sanat dediğiniz zaman ben ve
sizler ilişik olduğumuz çağ gereği 20. yüzyılı ve çok az bulaştığımız 21. yüzyılın
baş zamanlarını anlıyorum. İşte bugünkü konferans değinmelerim sözünü ettiğim
zamanın sanatına eğilmek olacaktır.
Soru 3: Çağdaş sanat nedir, nasıl bir şeydir, nerede başlar, nerede biter (biter
mi)?
Cevap 3: Bu cevaba, kısmen ikinci soruyu cevaplandırırken girmeye başlamıştım.
Bu nedenle bu cevapta sadece çağdaş sanatın nerede başladığı konusundan
hareket etmek istiyorum öncelikle: çağdaş sanat, 19. yüzyılın ikinci yarısının
hemen başlarında kendini belli etmeye başlamıştır. Aslında sanatta romantik
olgu bir değişime, daha da doğrusu 20. yüzyıla girişin kapısı olarak nitelendirilebilir.
Neden? Çünkü romantizmden önceki tüm sanat şekilleri sanatçısının
bağımlı olduğu, tamamen özgür olamadığı mutlak bir güçle hareket ettiğini gösterir.
Tam bu noktada geleneksel sanat doktrinleri 19. yüzyıla kadar ama öyle,
ama böyle devam etmiştir. 1860’tan itibaren çağdaş olma yolunda başlayan
çözülmeler göstermiştir ki sanatçı isterse yapıtı aracılığıyla kendini tam ifade
edebiliyor, kısaca doğaya karşı durabiliyor ve bu karşı duruşla birlikte de radikal
bir tutum sergileyebiliyor.
Sanatçı bilgi objesini yapıtına geçirir. Fakat yapıt üzerinde şekillenmiş olan bilgi
objesi, artık bir bilgi objesi olmaktan çıkar ve bir estetik obje haline gelir. Her
dönemin belli bir görmesi, belli bir varlık yorumlaması vardır. Bunun için her
felsefe ve her sanat akımı, dünyayı, varlığı yeni bir şekilde görmeyi ifade eder.
Felsefede idealist bir bilgi objesi, nasıl realist bir bilgi objesinden farklıysa sanatta
da klasik varlık yorumu empresyonist varlık yorumundan farklıdır. Her dönemin
felsefe görüşü ile sanat görüşü arasında büyük bir yakınlık vardır.
Bu noktada sanatın bir biçim dili olduğunu ve bu biçim dilini destekleyen bir
içerik dilinin de peşinden geldiği düşüncesine dayanan genel ve temel sanat
felsefesi akıldan çıkartılmaksızın, dört felsefi açılım/gelişme çağdaş sanata damgasını
vurmuştur:
Sanatçı bilgi objesini yapıtına geçirir. Fakat yapıt üzerinde şekillenmiş olan bilgi
objesi, artık bir bilgi objesi olmaktan çıkar ve bir estetik obje haline gelir. Her
dönemin belli bir görmesi, belli bir varlık yorumlaması vardır. Bunun için her
felsefe ve her sanat akımı, dünyayı, varlığı yeni bir şekilde görmeyi ifade eder.
Felsefede idealist bir bilgi objesi, nasıl realist bir bilgi objesinden farklıysa sanatta
da klasik varlık yorumu empresyonist varlık yorumundan farklıdır.
- Gerçekçi gelişmeler: Gerçeği gören ve ona göre davranan veya gerçeğe uygun
yapılan. - Yapısal gelişmeler: Yapı ile, yapılış ile, kuruluş ile ilgili.
- Romantik gelişmeler: Davranışlarında duygu ve coşkunun aşırı ölçüde etkisi
bulunan. - Sembolik gelişmeler: Simgecilik yanlısı olan. Simge: Duyularla ifade edilemeyen
bir şeyi belirten somut nesne veya işaret. Simgecilik: Olayları yorumlamaya
veya inançları anlatmaya yarayan simgeler sistemi. Bundan sonra yaşadığımız
şu zamana kadar bütün sanatçıların yapıtları söz konusu dört gelişme üzerinden
rahatlıkla saptanabilir. Bu dört gelişme de 19. yüzyılın ikinci yarısında kendini
belli etmeye başlar ve günümüze kadar ki çağdaş sanatın da temel felsefi omurgalarını
oluşturur. Yukarıda dile getirdiğimiz dört felsefi açılım/gelişmeye göre
ortaya çıkanlar:
I- İlk modern dönemin sonu (1800-1870) ve modernizmin
başlaması (1870-1905) - Gerçekçi gelişmeler
Bu kapsamda manzara ressamlığı [Constable (İngiliz, 1776-1837) ve Corot
(Fransız, 1796-1875)] ve görünür gerçekçilik [Courbet (Fransız, 1819-1877),
Manet (Fransız, 1832-1883) ve Degas (Fransız, 1834-1917)] isimli felsefi yaklaşımların
hâkimiyeti dikkati çekiyor. Daha sonra İzlenimcilik [Manet, Degas,
Monet (Fransız, 1840-1926), Renoir (Fransız, 1841-1919), Toulousse Lautrec
(Fransız, 1864-1901) ve Bonnard (Fransız, 1867-1947)] kendini belli ediyor. - Yapısal gelişmeler
Yeni Klasikçilikle [David (Fransız, 1748-1825) ve Ingres’la (Fransız, 1780-1867)]
başlayan yapısalcılık daha sonra farklı noktalara varır: Bunun en olgun tanımını
İzlenimcilik Sonrası [Seurat (Fransız, 1859-1891), Signac (Fransız, 1863-1935) ve
Cézanne (Fransız, 1839-1906)] koyar. - Romantik gelişmeler
Goya, (İspanyol, 1746-1828), Gericault (Fransız, 1791-1824), Turner (İngiliz,
1775-1851) ve Delacroix (Fransız, 1798-1863) ile başlayan romantik eğilim,
İzlenimcilik sonrası [Cézanne, Van Gogh (Hollandalı, 1853-1890) ve Gauguin
(Fransız, 1848-1903)] düşünce tarzı ile Fovlar [Matisse (Fransız, 1869-1954),
Derain (Fransız, 1880-1954) ve Vlaminck (Fransız, 1876-1958)] gibi içsel fırtınaların,
coşkuların tanımlarının iyice gelişmesine kadar varır. Farklı, bireyin egosuna
dönük bir romantizme ve bunun yansımalarına ulaşır. - Sembolik gelişmeler
İçe dönük romantikler [Friedrich (Alman, 1774-1840), Carus (Alman, 1789-
1869), Runge (Alman 1777-1810) vb.], Pre-Raphaelites [Millais (İngiliz, 1829-
1896) ve Morris (İngiliz, 1834-1896) vb.] ve Simgeciler [Blake (İngiliz, 1757-
1827), Moreau (Fransız, 1826-1898), Puvis de Chavennes (Fransız, 1824-1898),
Böcklin (İsviçreli, 1827-1901) vb.] gibi üç aşamadan geçerek, Dışavurumculuk
[Munch (Norveçli, 1863-1944), Klimt (Avusturyalı, 1862-1918), Redon (Fransız,
1840-1916), Ranson (Fransız, 1861-1909), Sérusier (Fransız, 1864-1927) ve
Ensor (Belçikalı, 1860-1940)] tanımına kadar gider.
II- 1905-1945 Çağdaş sanattaki yaygın estetikler (Figürsüz sanatın
tartışılması ve gündeme gelmesi) - Gerçekçi gelişmeler
Fütürizm’den simgesel ve büyüsel gerçekçiliğe doğru gidişte bazı gerçekçiler
var, bunlar: Balla (İtalyan, 1871-1958), De Chirico (İtalyan, 18881978),
Modigliani (İtalyan, 1884-1920), Grosz (Alman, 1893-1959), Dix (Alman, 1891-
1969), Hopper (Amerikalı, 1882-1967), Morandi (İtalyan, 1890-1964) gibi
isimleri sayabiliriz. - Yapısal gelişmeler
Birinci devre
Kübizm’den geometrik figürsüze doğru Braque (Fransız, 1882-1963), Picasso
(İspanyol, 1881-1973), Léger (Fransız, 1881-1955), Gris (İspanyol, 1887-1927),
Delaunay (Fransız, 1885-1941), Mondrian (Hollandalı, 1872-1944) gibi isimlerdir.
Rus yapısalcılığı (1912-22) Popova (1889-1924), Tatlin (1885-1953), Puni (1892-
1956), Kliun (1873-1942), Rodchenko (1891-1956), Lissitzky (1890-1941),
Chashnik (1902-1929), Gabo (1890-1977).
İkinci devre
Moholy-Nagy (1895-1946), Brancusi (Romanyalı, 1876-1957), Mondrian
(Hollandalı, 1872-1944), Albers (Amerikalı, 1888-1976), Van Doesburg
(Hollandalı, 1883-1931), Schwitters (Alman, 1887-1948), Calder (Amerikalı,
1898-1976), Bill (İsviçreli, 1908-1994), Baumeister (Alman, 1889-1955) gibi
isimlerden oluşmuştur.- Romantik gelişmeler
Birinci devre
Fovizm’den soyut sanata doğru (1905-1925) Matisse, Derain, Mondrian, Marc
(Alman, 1880-1916), Kirchner (Alman, 1880-1938), Jawlensky, Kandinsky (Rus,
1866-1944) Kupka, Nolde (Alman, 1867-1956), Klee (Alman, 1879-1940),
Beckmann (Alman, 1884-1950), Miró (İspanyol, 1893-1983)
Rus romantizmi-suprematizmi (1912-1922) gerçeğinde ise, tam bir romantiklik
hakimdir: Malevich (Rus, 1878-1935), Popova (1889-1924), Rosanova (1886-
1918), Rodchenko (1891-1956), Redko (1897-1956), Kliun (1873-1942).
İkinci devre
Klee (Alman, 1879-1940), Kandinsky (Rus, 1866-1944), Matta (Şilili, 1911),
Miró (İspanyol, 1893-1983), Masson (Fransız, 1896-1987), Rothko (Amerikalı,
1903-1970), Pollock (Amerikalı, 1912-1956), Kupka (Çek, 1871-1957), Hartung
(Alman asıllı Fransız, 1904-1989), Arp (Alman asıllı Fransız, 1886-1966), Fontana
(İtalyan, 1899-1968), Delaunay (Fransız, 1885-1941) gibi isimlerdir. - Sembolik gelişmeler
Büyülü gerçekçilikten figürlü gerçeküstücülüğe doğru sembolikler içindeyse,
Chagall (Rus, 1887-1985), Rousseau (Fransız, 1844-1910), Duchamp (Fransız,
1887-1968), Picabia (Fransız, 1879-1953), Hausmann (Alman, 1886-1971),
Ernst (Alman, 1891-1976), Höch (Alman, 18891978), Giacometti (İtalyan,
1901-1966), Magritte (Fransız, 1898-1967) , Dalí (İspanyol, 1904-1989), M.
Oppenheim (Amerikalı, 1913-1985) gibi isimleri sayabiliriz.
III- 1945-1980 Çağdaş sanatta büyük başarılar ve eksiklerin
tamamlanması
Her evrede sanatçı sayısında müthiş bir artış göze çarpıyor. Artık resim ve heykel
diye katı bir ayrımın da ortadan kalktığına tanık oluyoruz. - Gerçekçi gelişmeler
Bunlarda dört temel tavır vardır. - a. Johns ve Rauschenberg. b. Amerikan Pop sanatı. c. Fotogerçekçilik. d. Yeni
gerçekçilik.
Bu gelişme içinde toplanan ve öne çıkan isimleri sıralayalım: Rauschenberg
(Amerikalı, 1925), Jasper Johns (Amerikalı, 1930), Hamilton (İngiliz, 1922),
Hockney (İngiliz, 1937), Blake (İngiliz, 1932), Lichtenstein (Amerikalı, 1923-
1997), Tinguley (Fransız, 1925-1991), Saint Phalle (Fransız, 1930-2001), Warhol
(Amerikalı, 1928-1987), César (Fransız, 1921-1998), Arman (Fransız, 1928), Dine
(Amerikalı, 1935), Rosenquist (Amerikalı, 1933), Oldenburg (Amerikalı, 1929),
Kitaj (İngiliz, 1932), Christo (Bulgar, 1935), Polke (Alman, 1942), Wesselmann
(Amerikalı, 1931), Klapheck (Alman, 1935), Segal (Amerikalı, 1924-2000),
Hanson (Amerikalı, 1925-1996). - Yapısal gelişmeler
Bunlarda dört temel tavır vardır.
a. Concrete art. b. Optik sanat ve kinetik sanat. c. Hard Edge. d. Minimal sanat.
Concrete art (Somut sanat): Yapısalcı resim akımlarının anlayışlarını açıklamak
için 1930 yılında kullanılan tanım. Daha sonra 1960’larda elektrik, hava akımları,
doğal olgular ve makinelerde uygulama yapan ve sanatlarının anlamını ve estetiğini
fiziksel olgulara dayandıran bazı sanatçılar tarafından da kullanılmıştır.
Optik sanat ve kinetik sanat: 1960’lı yılların sonunda Avrupa ve Amerika’da
ortaya çıkan bu akım, hareket izlenimi uyandıran optik izlenimlerle ilgilenir.
Kökeni, Joseph Albers’in Bauhaus’da verdiği derslere dayanır. Albers, renk
kuramları geliştiriyor ve optik deneyler tasarlıyordu. Optik sanat, kısa sürede
mobilya kumaşları ve dekoratif panolar için motif yaratımı etkinliğine indirgenmiştir.
Victor Vaserely, akımın en önemli temsilcilerinden biridir. - Kinetik sanat:Kinetik yapının temel malzemesi olan mekan-ışık-zaman-dinamizm ilkelerini
ortaya koyan Nicolas Schoeffer akımın kuramcısıdır. Bu akımın boyutunda çoğu
zaman sanatçının yanında mühendis de devreye girer.
Hard Edge: Geometrik soyutlama eğilimi içinde biçimleri kesin ve net olarak tanımlama
yöntemi. Terim giderek yüzey düzgünlüğü, renk canlılığı, biçim yalınlığı
taşıyan resim türleri için kullanılmış, biçim ve renk alanlarının sınırıyla oluşan
keskin çizgiyi vurgulamıştır. Hard Edge’cilerin çoğu minimalist olarak adlandırılmışlardır.
Minimal sanat: Resimde ifadeyi hat safhada küçük kılarak kullanmak. Bir resimle
biçimsel olarak analatılacakların en kısa yoldan anlatılması ilkesine dayanır.
Bu gelişme içinde toplanan ve öne çıkan isimleri sıralayalım: Vasarely (Fransız,
1908-1997), Albers (Alman asıllı Amerikalı 1888-1976), Kelly (Amerikalı,
1923), Newman (Amerikalı, 1905-1970), Caro (İngiliz, 1924), Flavin (Amerikalı,
1933-1996), LeWitt (Amerikalı, 1928), Judd (Amerikalı, 1928-1994), Morris
(Amerikalı, 1931), Buren (Fransız, 1938). - Romantik gelişmeler
Bunlarda dört temel tavır vardır:
a. Soyut dışavurumculuk ve aksiyon resmi. b. Renk alanı resmi c. Soyut sonrası
resmi (Post painterly abstraction) d. Informel sanat, lirik soyutlama ve taşizm
Soyut dışavurumculuk: 1920’li yıllarda özellikle New York’ta ortaya atılan ve
Kandinsky’nin resimlerini açıklamakta kullanılan bir terim. Bu hareketin iki
kuramcısı C. Greenberg ve H. Rauschenberg işi Alman dışavurumculuğundan
kurtarmak için, konuya farklı yaklaşımlarda bulundular. Greenberg’den
Amerikan stilli resim ve resimsel soyutlama terimlerini ortaya atarken,
Rosenberg de hareketsel resim yakıştırmalarını yapmıştır. Soyut dışavurumculuk
hem Avrupa hem de Amerika kaynaklarından beslenen ilk sanat hareketidir.
İçe bakışı seven soyut dışavurumcular, gerçeküstücüleri de yakından izlemişlerdir.
F. Kline, M.Tobey, W. de Kooning en önemli temsilcileridir.
Aksiyon resmi (Action painting): Eleştirmen Rosenberg tarafından ileri sürülen
bu tanım, Amerikalı ressam Pollock’un yaptığı resmi tanımlamak için kullanılmıştır.
Bu resim, boyanın damlatılması, püskürtülmesi vb. gibi eylemlerle gerçekleştirilmektedir.
İçten gelerek hareket etme ön plandadır.
Renk alanı resmi (Colour field): 1950’li yıllarda ortaya çıkan Amerikan soyut resim
akımı; bu akımın özelliği, geometrik kesinlik, biçimsel kuruluş ve düz renkli
yüzeylerin netliğidir. Bu akım, soyut anlatımcılığın karşıtında ve Albers’in araştırmalarının
çizgisinde yer alır. Biçim ve renk tamamen çakışır ve yapıt, tuvaliyle
özdeşleşir. Bu akımın sanatçılarının tutumu, minimal sanatın oluşmasına yol
açmıştır (Noland, Stella vb. gibi).
Soyut sonrası resmi (post painterly abstraction): Boyasal Resim sonrası soyutlama
da denir. Hızı kesilmiş bir soyut dışavuruma işaret eder.
1920’ler ve 1930’lardaki Avrupa geometrik soyutlamasına yakınlığı olan bu
anlayış, yalınlığı, kapsamında az sayıda öğe bulundurması ve çarpıcı renklerle
ondan da ayrılmakta. Amerikan duyarlılığına özgü bir kesinlik ve akılcılık içermekteydi.
Akımın yerleşmiş hali minimalizme uzanır. Ayrıca renk alanı resmi de
buradan çıkmıştır.
Informel sanat: İkinci dünya savaşından sonra ortaya çıkan tüm soyut sanat
akımlarını kapsar. Resim gerecinin ya da farklı gereçlerin anlatım aracı olmasıyla
figürü kesinlikle reddeder. Terim ilk kez eleştirmen Michel Tapies tarafından
kullanılmıştır. Jean Michel Atlan, Alberto Burri akımın öncülerindendir.
Lirik soyutlama: İnformel sanatın farklı bir biçimidir. Soyut dışavurumculuğa yakın;
daha Avrupa üsluplu bir yaklaşımdır. H. Hartung ve Wols öncülerindendir.
Taşizm: Eleştirmen Charles Estienne’in H. Hartung vb. gibi sanatçıların informal
yaklaşımları için kullandığı bir terimdir. İnformal resmin açıklanması için kullanılmıştır.
Bu gelişme içinde toplanan ve öne çıkan isimleri sıralayalım: De Kooning
(Amerikalı, 1904-1997), Wols (Alman, 1913-1951), Rothko (Amerikalı, 1903-
1970), Pollock (Amerikalı, 1912-1956), Nay (Alman, 1902-1968), Reinhardt
(Amerikalı, 1913-1967), Motherwell Amerikalı, 1915-1991), Kline (Amerikalı,
1910-1962), Francis (Amerikalı, 1923-1994), Noland (Amerikalı, 1924), Jorn
(Danimarkalı, 1914-1973), Appel (Hollandalı, 1921), Stella (Amerikalı, 1936),
Hofmann (Alman asıllı Amerikalı (18801966), Twombly (Amerikalı, 1929). - Sembolik gelişmeler
Bunlarda dört temel tavır vardır.
a. Figürlü simgecilik. b. Figürsüz simgecilik. c. Arte Povera ve Land art. d. Çeşitli
simgesel eğilimler.
Arte Povera (Yoksul Sanat): Temelde bu akımda sanatın bireyselliğine dönük bir
yan var. Hatta sözü edilen bireyselliğin etik boyutlarla ilişkisinin sorgulanması
gerektiği Arte Povera’cılar tarafından önemle vurgulanmakta. Düşünceden
ve kurgudan uzaklaşma isteklerinin olduğu da kesin. Hayatın köklerine ulaşmayı
denemek istiyorlar ve bunu başarıyorlar. Sanatın nesnesini ortaya itmek
yerine, hayata dair bazı şeyleri çözümlemeyi tercih ediyorlar. Bu arada sanat
eleştirmeni Germano Celant (1940 Cenova doğumlu) da hareketin sözcülüğünü
üstleniyor. Yakındığı iki durum var: bunlardan birisi genel sanat ortamından
iğrenme, ikincisi de sanatın iyice özgürleşememe problemi. Ayrıca Povera, sanatta
mutlak deneysellikten yana. Hatta Celant’a göre sanatçı denen kimlik,
yaptıklarıyla izleyenleri şaşırtabilmeli, adeta bir büyücü gibi davranabilmelidir.
Bit isimli bir çağdaş sanat dergisinin Milano’da yayınlanması da bu akımı iyice
körükleyerek Celant’ın konumunu güçlendirmiştir. Yayıncılığın, sanat üzerindeki
büyük etkisini hisseden İtalyanlar, sonra Flash isimli (İtalyan Flash) bir çağdaş
sanat dergisi daha yayınlamışlardır. Povera’cılar böylesi birey anlayışından
yana durarak ve sanatta yeniliğin gerektiğini savunarak, farklı bir sanat dili,
form sözlüğü geliştirmeye karar verdiler ve asla deneysellikten şaşmayarak
yola koyuldular. Kuvvetli bir idealizm ön plandaydı. Zaten bu idealizm de Arte
Povera’yı, dönemindeki bütün sanat hareketlerinden ayırıyordu. Akımın sanatçıları:
Giovanni Anselmo, Alighiero Boetti, Pier Paolo Calzolari, Luciano Fabro,
Piero Gilardi, Jannis Kounellis, Mario Merz, Marisa Merz, Giulio Paolini, Pino
Pascali, Giuseppe Penone, Michelangelo Pistoletto, Emilio Prini ve Gilberto
Zorio gibi isimlerdir.
Land Art: Arazi sanatı adı verilen bu kavram, 1960’ların sonunda Amerika’da
gelişmiş, 1970’lerde Avrupa’ya yayılmıştır. Çağdaş sanatın antiform anlayışları
içinde yer alır. Kavram, ekoloji bilinci ve arkaik kültürlerin yeniden keşfi ile ilgilidir.
Doğanın gizemine yeniden dönüştür.
Amerikalı sanatçılar yapıtlarını daha çok çöllük bölgelerde geliştirmiştir. Land
Art tanımı kalıcı olmayan ve fotoğraf ya da video aracılığıyla tespit edilen bir dizi
yapıtı tanımlamak için de kullanılır.
Bu gelişme içinde toplanan ve öne çıkan isimleri sıralayalım: Dubuffet (Fransız,
1901-1985), Bacon (İngiliz, 1909-1992), Klein (Fransız, 1928-1962), Kienholz
(Amerikalı, 1927-1994), Tàpies (Fransız, 1923), Beuys (Alman, 1921-1986),
Serra (Amerikalı, 1939), Kounellis (Yunanlı, 1936), Merz (İtalyan, 1925),
Artschawager (Amerikalı, 1924), Christo&JeanneClaude Bulgar&Fransız, 1935),
Smithson (Amerikalı, 1938-1973), Paik (Koreli, 1932), Hesse (Amerikalı, 1936-
1970), De Maria (Amerikalı, 1935).
IV- 1980-2000 Çağdaş sanatta modernizmin sonu - Gerçekçi gelişmeler
Bunlarda üç temel tavır vardır:
a. Postmodern obje sanatı. b. Pop sanatın eski ustaları, gerçekçilik ve fotogerçekçilik.
c. Postmodern gerçekçilik.
Fotogerçekçilik (Hiperrealizm): 1960-70 yıllarında, özellikle Amerika’da yayılan
Hiperrealizm, gözün görme yeteneklerinin ötesindedir ve bu nedenle fotoğrafa
başvurur. Fotogerçekçilik de denir bu akıma. Hiperrealizm, gerçeğin fotografik
vizyonunu verir. Konu bahaneden ibarettir. Bu ressamları gerçekten ilgilendiren,
betimledikleri nesnenin fotoğrafla ilgili yanıdır.
Bu gelişme içinde toplanan ve öne çıkan isimleri sıralayalım: Armleder (İsviçreli,
1948), Trockel (Alman, 1952), Haring (Amerikalı, 1958-1990), Basquiat
(Amerikalı, 1960-1988), Tuymans (Belçikalı, 1958), Fischl (Amerikalı, 1948),
Katz (Amerikalı, 1927), S. Levine (Amerikalı, 1947), Beachler (Amerikalı, 1956),
Kippenberger (Alman, 1953-1997), Dumas (Güney Afrika asıllı Hollandalı,
1953), Wall (Kanadalı, 1946). - Yapısal gelişmeler
Üç temel tavır vardır:
a. Concrete art, Optik sanat ve hard edge resminin deneyimlileri b. Yeni geometri
(neogeo). c. Minimal sanat.
Yeni Geometri (Neogeo): Bu sözcük temelde gereç olarak ev eşyalarını, geçmişteki
geometrik üslupları örnek alarak kullanan sanatçıların etkilikleri için
kullanılır. Akımı paylaşan sanatçıların en belirgin ortak özelliği; sanat pazarının
koşullarını radikal biçimde tartışma konusu yapan soğuk alaycılıklarıdır. Bu hareket
aşırı biçimde ticarileşmiştir. 1987’de Londra’da sergilenen yeni geometrici
çalışmalar, bu sergilemeden sonra coşkusunu kaybetmiştir. 1989 yılından sonra
da bu kavram gündemden kalkmıştır. Peter Halley bu akımın önemli sanatçılarından
biridir.
Minimal Sanat: İfadeyi hat safhada küçük kılarak kullanmak. Bir yapıtla biçimsel
olarak anlatılacakların en kısa yoldan anlatılması ilkesine dayanır.
Bu gelişme içinde toplanan ve öne çıkan isimleri sıralayalım: Taafe (Amerikalı,
1955), Lohse (İsviçreli, 1902-1988), Halley (Amerikalı, 1953), Lochner (Alman,
1956), Held (Amerikalı, 1928), Hatoum (Lübnanlı, 1952), Mangold (Amerikalı,
1937). - Romantik gelişmeler
Üç temel tavır vardır:
a. Deneyimliler ve soyut dışavurumculuğun postmodern deneyimlileri. b.
Pattern ve dekorasyon Sanatı. c. Postmodernist dışavurumculuk ve Neue
Wilde.
Bu gelişme içinde toplanan ve öne çıkan isimleri sıralayalım: Richter (Alman,
1932), Kirkeby (Danimarkalı, 1938), Disler (İsviçreli, 19491996), Hodgkin
(İngiliz, 1932), Schnabel (Amerikalı, 1951), Auerbach (Alman asıllı İngiliz, 1931),
Baselitz (Alman, 1938), Middendorf (Alman, 1953), Hödicke (Alman, 1938),
Oehlen (Alman, 1954), Marden (Amerikalı, 1938). - Sembolik gelişmeler
Dört temel tavır vardır:
a. Deneyimliler ve figürlü simgeciliğin postmodern deneyimlileri. b. İtalyan
transavangardları ve Genç İngiliz Sanatı. c. Arte Povera ve onun akrabası olan
eğilimler. d. Postmodern simgecilik ve Yeni medya sanatı.
Bu gelişme içinde toplanan ve öne çıkan isimleri sıralayalım: Kiefer (Alman,
1945), Penone (İtalyan, 1947), Long (İngiliz, 1945), Zorio (İtalyan, 1944),
Sherman (Amerikalı, 1954), Holzer (Amerikalı, 1950), Chia (İtalyan, 1946),
Borofsky (Amerikalı, 1942), Salle (Amerikalı, 1952), Clemente (İtalyan, 1952),
Paladino (İtalyan, 1948), Fabro (İtalyan, 1936), Boltanski (Fransız, 1944),
Mariani (İtalyan, 1931), Abakanovicz (Polonyalı, 1930), Acconci (Amerikalı,
1940), Horn (Alman, 1944), Viola (Amerikalı, 1951), Rist (İsviçreli, 1962), Fritsch
(Alman, 1956).
V- 2000 sonrası: Sanatın içinin boşalması
Geçmişte olan biten ve bugün sanatın tarihini oluşturan gelişmeleri olumlu
olumsuz yanlarıyla değerlendirenler, sanatın ileri olduğu ülkelerde sanatın
içinin boşaldığını bugün kabul ediyorlar. Müzelerden bienallere, galerilerden
müzayedelere, organizatörlerden küratörlere, biriktiricilerden koleksiyonörlere
yakından gözlemde bulununca söz konusu iç boşalmasının temel nedeninin ve
giderek cılklaşan çoğun şeyin altındaki temel nedenin tüm dünyada tanrı ile
kapitalin yer değiştirmesi olarak okunduğu söylenebilir. Daha da net söyleyişle
sanat dünyada bırakın günah işkemekten korkmayı, her gün günah içinde yüzen
kimselerin eline geçmiş durumda. Bir uluslararası kapital karteli sanatı eline geçirmiş,
dünyada tüm sanatın organizasyonlarını yönetmekte.
Kısaca tüm dünyada artık klişeleşmiş bir “sanat” vardır, fakat “yaratıcı sanat”
neredeyse yok denecek kadar azdır. Aslına bakılırsa da doğrusu budur, yani yaratıcı
sanatın yok denecek kadar az olması. Oldukça büyük kalabalığı oluşturan
klişe “sanat”, dünyadaki sanat kartellerinin hap yap para kazan kabilinden kullandığı
bir alan olduğu için, bu kimselerin kendileri bir aldatmaca içinde olmakla
kalmayıp, “yaratıcı sanat”ın peşinden gidenlerin de zihnini karıştırmaktadır.
O nedenle ortada çoğunlukla tekrar eden, klişeleşmiş bir sanatın kol gezdiğini
rahatlıkla söyleyebiliyoruz; böylesine bir sanatla sanatçı olmaktansa, sanatçı
olmamak daha iyidir ve bunu tercih edenin daha doğru davrandığını bile ifade
edebiliriz. Gerçek bir sanatçının elinden çıkmamış ve yaratıcı olmayan bir sanatın
kime ne faydası olur? Tekrar eden, klişeleşmiş bir sanat algısı ile hareket
etmek ve bunun üzerinden olayları genleştirmek demek, böyle bir sanatı çoğaltmak,
dolayısıyla egemen kılmak anlamına gelir ki bugün dünyada böyle bir
durum söz konusudur. Konu aldatma meselesine dek gelince şu örnek rahatlıkla
verilebilir; “Sanatın iyi satması ve bir hikâyenin olması gerekir. Yoksa sanatçılar
100 gün sonra yine kısa vadeli burslarla ve eğitmenlik görevleriyle körelmeye
devam ederler Documenta 12’in yöneticisi Roger M. Buergel: “Çağdaş sanatı
biz sergiliyoruz. Önümüzdeki 20-30 yıl içinde sanat piyasasına yön verecek modeller
burada yaratılıyor. Bu performansı gösteremezsek biteriz”(1).
Sanat kartellerinin işini bugün dünyada görmek üzere kullandıkları üç kitle bulunmaktadır:
Galericiler, küratörler ve müzayedeciler. Hedefe ulaşmak için en
çok kullanılan üç alan budur. Özellikle küratörler için şunlar rahatlıkla dile getirilebilir:
Sanatın en büyük ayartıcıları olan ve burunlarından kıl aldırmayan bu
küratörler, eleştiri yerine bambaşka kıstaslarla sanatçıları ayırmaya başladılar;
bu ayrımı da bir konsepte dayandırdıklarını iddia ettiler. Oysa küratörlük
konusu sanattaki bölücülüğün karşılığıdır. Evet, bu kadar sert ve radikal bir ifade
de bulunuyoruz. Şef garson misali, tercihlerinin kabul edilmesini bekleyen,
edilmediğini görünce de, hemen üstelik gizliden gizliye tavır alan eleştiri karşıtı
bir kurumlaşmaya dünyada ve ülkemizde neden oldular; kısaca sanatın tadını
kaçırdılar. Bazı sümen altı etmelere aracı oldular. “Küratörler sanatçı, fundrai41
ser, yetenek avcısı ve bina görevlisinin bir karışımıdır”. Moskova Çağdaş Sanat
Enstitüsü’nün kurucusu Joseph Backstein biraz daha dürüsttür: “Küratör, sanat
izleyicisinin algısını elbetteki manipüle etmek, yani ille de sanata benzemeyen
bir işi sanat olarak ciddiye almasını ve kabul etmesini sağlamak zorundadır”(2).
Tekrar söylüyoruz, eleştiriyi yok etmek isteyen liberal politik tutumların sanata
verdiği zarar anlaşılmaya başladı, umarım gitgide daha da anlaşılacaktır.
Bugün dünyada sanatın sunduğu olanakların adaletsiz paylaşıldığı gibi bir durum
da söz konusudur. Vurguladığımız gibi biricik ve egemen değer kapitaldir
sanat ortamlarında. Bunun üzerinde düşünmek gerekiyor. Meseleyi getirip kapitale
dayandırmak bir şekilde sanat adına ne para ediyorsa onlarla bir borsa
oluşturmak şeklini almıştır. Bu borsanın da vereceği zararlar asla hesaba katılmamakta,
çünkü sadece parasal getiriye önem verilmektedir. Öyleyse vay haline
yaratıcı sanatın. Bugün sanatla insanları sömüren düzeneklerin, dikkatle gözlendiğinde
yaratıcı sanat yapıtı ile pek de işi olmadığı açıkça görülmektedir. Bu,
ciddi anlamda bir yanılmadır. Ve sanatta yanılmanın sonuçlarına da yarınlarda,
hatta bugünlerde katlanmak gerekecektir. Mala olan düşkünlüğün bugün dünyadaki
sanat borsasıyla birlikte gelmesi, sanattaki tinsel boyutu hadım etmiştir
neredeyse. Sanat yapıtının ticari bir mala dönüşmesi, işte sanata en büyük zarar
da tam bu noktada verilir. Sanatçılar kapital anlamında hep daha çok olana
alıştırıldığından, sanatta kandırma gelecekte de büyüyerek devam edecektir. Bu
durum, sanatla ilgili işlerin tadının kaçtığının en sağlam göstergelerinden biridir.
Bir de sanatın ticari mal algısına dönüşmesi insanoğlunun üzerinde bir esaret
yaratacaktır ki belki bir ikinci tehlikeli durum da budur. Sonuçta sanatın içine
spekülasyonlar aracılığıyla oldukça hak edilmeyen ticarileştirilmiş mallar dahil
edilmektedir. Hatta sanat aracılığıyla dünyada kirli kapitallerin bile aklandığını
fark edebiliyorsak, varın gerisini siz düşünün.- O nedenle sanat ölmüştür, yaşasın
yaratıcı sanat…
Öyleyse yaratıcı sanat ile onun yapıtları ve terminolojisi aracılığıyla tinselliğin
yeniden sorgulanır hale gelmesi şarttır ve kaçınılmazdır. Bunun önündeki en
büyük engel küreselliktir ve bu konuya küreselliğin büyük zarar verdiğini düşünüyoruz.
Çünkü küresellik, tüketimi çok güçlü şekilde tetiklemektedir. Ayrıca
küresellik sosyal dengeleri ve çevreyi yok etmekte, yoksulları ezmekte, insan
haklarını da reddetmektedir, küreselliğin bir geleceği olmadığını düşünenlerdeniz.
Belki de sanatın yaratıcı boyutunun hissettirilmesi noktasında küresel kamu
malı gerçekliğinden hareket etmek daha yararlı olacaktır. Sanatın yeniden inşa
edilmesi yönünde ahlâklı bireyin inşası konusu da oldukça önemlidir. Tinsellikle
sanatın sorgulanması derken, insanoğlunun büyük sıkıntılarının sadece matematik
hesaplar ve finansal grafikler olmadığını da vurgulamamız gerekiyor.
(*) Bu başlık altında bir de panel düzenlenmiştir: Prof. Dr. Betül Çotuksöken yönetiminde Prof. Dr. Ömer Naci
Soykan ve Özkan Eroğlu’nun katıldığı Çağdaş Sanatta Felsefi Açılımlar ismini taşıyan panel, 18 Kasım 2004 Dünya
Felsefe Günü, Maltepe Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Felsefe Bölümü’nde gerçekleştirilmiştir. Bu kitabın
ikinci baskısı için metin yenilenmiştir.
Notlar
(1) Ö. Eroğlu, Sanatın Yeniden İnşası, İstanbul, Tekhne, 2014, s. 18-19. (2) A.e., s. 28.
Yararlanılan kaynaklar
Sandro Bocola, Timelines-The Art of Modernism 1870-2000, Köln, 2001, Taschen Yayınları
Özkan Eroğlu, Figür-Atak, İstanbul, 2004, Nelli Sanatevi Yayını,
Karin Thomas, Kunstlexikon, Köln, 2000, Dumont Yayınları- * Bu yazı Özkan Eroğlu’nun izlekler yayınları tarafından yayınlanan sanat seçkisi sanat 1’den alınmıştır.