GÜNCEL SANAT DEDİĞİN NE?

Aşağıda sanat yazarı Rudolf Zeichen’in, 1957 doğumlu Alman sanat düşünürü Martin Gnemann ile yaptığı “Güncel Sanat Dediğin Ne?” isimli görüşmeyi sunarak konuya giriş yapmak istiyoruz. Radikal bir sanat düşünürü olan Gnemann, Freiburg Üniversitesinde sanat tarihi ve sanat felsefesi eğitimleri almış, sonrasında da aykırı düşünceleriyle sık sık gündeme gelmiştir. Almanya’nın önemli sanat yayınlarında düşüncelerini ortaya koyan yazılar kaleme almaktadır. Özellikle sanat felsefesi üzerine olan yayınlarıyla dikkat çekmektedir.  Rudolf Zeichen.: Güncellik ve güncel sanat meselelerini nasıl yorumluyorsunuz? Martin Gnemann.: Güncellik denen mesele, dünyasal bir süreçten geçirilerek ele alınan bir şey olarak görülüp, irdelenmelidir; bu hata payını düşürür. Dünyasallık da kendi içinde maddi ve manevi koşullarla sorgulanır. Manevi birikimleri öne çıkartınca başka, maddi olanları öne çıkarınca bambaşka boyutlar elde edersiniz. Hangi coğrafyada, ya da konumda durursanız durun, doğru yorum her zaman doğru olacaktır şüphesiz. Tam bu noktada sorun, zihninizi işletip işletemediğinizdir. Hatta dahası da var; işletseniz bile ne kadar işlettiğinizdir. Bütünüyle, olayın bir çizgi üzerinde, başı ve sonunun olduğunu bilerek hareket ettiğinizde, sanattaki dönüm noktalarını, felsefe yapma durumuna düşmeden iyi görmek gerekiyor. Sanat, biçimlerle ilgili, dolayısıyla bu biçimler de görmeye, duymaya ve hatta koklamaya…

Daha Fazla

Ortaçağ Felsefesi Notları – I

Felsefe, öyle denilebilir ki, insanın en büyük ve en eski başarısıdır. Bundan dolayı onun tarihi de başka herhangi bir bilgi veya bilimin tarihinden daha eski, dahageniş ve daha kapsamlıdır. Felsefenin tarihini çeşitli pedagojik ve yöntembilgiselzorunluluklar yüzünden belli dönemlere ayırmak bir gelenek haline gelmiştir.Bu bakımdan, bu geleneği takip etmek, felsefenin tarihini anlamak bakımındanuyulması gereken bir kural olmuştur. Bununla birlikte böyle bir bölümlendirmeninfelsefenin tarihi demek olan soru ve sorunların da bölümlenmesi anlamınagelmediğini ayrıca belirtmek gerekir. Zira tarihsel bölümlendirme, meselelerinbıçakla kesilir gibi sona ermesi demek değildir. Meseleler devam etse de dönemleribelli tarih aralıkları içinde anlamaya çalışmak neredeyse bir “olmazsa olmazkoşul” (conditio sine qua non) olmuştur. Felsefe, tarihi içinde kendi problem sürekliliğine(philosophia perennis) her zaman sahip çıkmıştır. Bu bakımdan, sözgelimi, Renaissance (Rönesans okunur) döneminin tarihsel aralığında kalmasınakarşın Suarez bir ortaçağ filozofudur. İnsan olmanın görevini yerine getirmek için kalkıyorum. Öyleyse bunu yapmak için doğduğum ve bu dünyaya bunu gerçekleştirmek için getirildiğim şeyi yapmaya gideceksem bundan neden rahatsız olayım ki? Yatağıma uzanıp battaniyemin altında sıcacık kalmak için mi var edildim ki?”-Marcus Aurelius Ortaçağ felsefesi hakkında dile getirebileceğimiz bir başka durum, bu döneminiçinde ele alınan Latince yazan isimlerin…

Daha Fazla

Bir sevda uğruna çabalar: Sezer Tansuğ

ARŞİVDEN “Param yoktu, varlıklı bir ailenin de çocuğu değildim, öyle aileden varlıklı sanat tarihçilerinin yapabildiği gibi dünyayı, ülkeleri ve müzeleri yoğun biçimde gezemedim, dia arşivi yapamadım, bunun üzerine ben de kuvveti kalbe verip eleştirmen oldum”. Ciddi bir sanat tarihçisi nitelikli bir eleştirmen de olunca; bu özelliklere kişisel beceri ve çalışkanlık da eklenince ortaya Sezer Tansuğ’un portresi çıkmış oluyor. Bu nedenlerden dolayı onun eleştirmenlik ve yazarlık kapsamında ürettikleri de kalıcı olacaktır. İnanabilinecek tek eleştirmendi. O tekti. Yaşamında da tekti; dürüsttü, mertti, duygusaldı, duyarlıydı, kavgacı ve mücadeleciydi. Bu özellikleri taşımayan biri, zaten nasıl eleştirmen olabilirdi ki. Kuru ve yavan kimlikli sanat tarihçilerinin kitap yazmadığı, öğrencileri yönlendiremediği bir dönemde, onun kitaplarından çok şey öğrenildi. Aslında tipik bir ayaklı kütüphaneydi Sezer Tansuğ. Biraz aykırıydı, ayrıydı, belki de sıra dışıydı diğer insanlara göre. Fakat öyle olması gerekiyordu ve onun mizacına da bu yakışıyordu. Basit ve sade bir yaşamı vardı, bu halinden de hiç şikâyetçi olmadı. Süresiz yayınlarında iki yönlü bir yazar portresi çizmiştir. Bunlardan biri araştırma, inceleme ve eleştiri türündeki dergi, gazete, vb. yazılarının bir araya gelmesiyle- Eleştiri’de Duyarlılık Çağı, Herkes İçin Sanat, Karşıtı Aramak vb.-…

Daha Fazla

Semra Göney Görüşme

Evrim Sekmen: Uzun süredir sanat hayatında olan ve düzenli sergiler açan bir sanatçı olarak resim yolculuğunuz için içsel bir edimle hareket ediyor diyebilir miyiz? Semra Göney: İçsel olduğunu düşünüyorum. İlkokul hocamla başlayan ve lisede devam eden bir süreçti. Okuldan eve geldiğimde rahatlamak için resim yapardım. Şimdi bakıyorum soyuta yakın işlerin peşinden koşmuşum. Hocam fayansa bir resim seçin dediğinde Matisse’in soyutlamacı mavi nü kadın silüetini seçmiştim. O yüzden bu yolculuğun içten olduğuna inanıyorum. E.S: İlk bakışta kolay iletişim kurulamayan soyut resmin sizi zorlayan yanları oldu mu? S.G: Zorlu evet yapmadan önce ve devamlı yapmaya başladığınız zaman aslında onun ne kadar zorlayıcı olduğunu görüyorsunuz. E.S: Soyut resme isim koyma konusunda ne düşünüyorsunuz? S.G: Seyirciyi yönlendirmek istemediğim için isim koymadım. E.S: Tarih öncesinden ilk sanat örnekleri mağara resimleri, bir ideoloji olmadan yapılan resimler ve çiziktirmelerdi. Dinsel bir itkinin yönlendirdiğini söyleyebiliriz. Semra Göney’in resimleri yaparken bu tür bir tutunma noktası bir inanma noktası var mıdır? S.G: Bir ruhsallık tinsellik arayışı var. Baktığın zaman bir his geliyorsa zaten o bitti gibi geliyor. Hiçbir zamanda bitmiyor benim için. Resme başlarken ön hazırlıkla veya transa geçmek gibi bir…

Daha Fazla

Sanatça Tüketilmek-Doğukan Öztürkoğlu

Bir eserin zaman mefhumunu aşıp asırlar boyunca, nesillerin değişen zevklerine rağmen, önemini koruyarak kendini bir değer olarak ortaya koyması sadece o eserin yapımındaki kusursuzlukla veya biçemle açıklanamaz. Yapıt ancak tüketilemiyorsa bir başyapıt olarak kendine yer edinir; ne düşünme yetimiz ne de zaman gerçek bir eserin bütün derinliğini ifşa edip onu tamamıyla sindirmemize olanak sağlar. Sıradan düşünme alışkanlıklarımızı aşmaya davet ederek bize yeni görme olanakları sunan bir eser, biçem ve zanaat özgünlüğüyle buluştuğunda, olağanın dışına taşar ve karşısındakine tükenmezliğiyle meydan okur. Sanat eseri, görebilen ve düşünmesini şimdi ve burada olanla sınırlandırmayanlar için, yeni duygu ve görüş alanlarının keşfedilebileceği bir yolculuk davetidir. Bu yolculuktan herkes kendi duyumlama sınırına göre anlam çıkarır, bu estetik deneyimi herkesi kendi açıklığı ve isteği derecesinde dönüştürebilir. Bu bağlamda, sanat eserine tüketmek amaçlı, onu belirli kalıplara hapsetmek için yaklaşmak bizi sanata ve anlama kör eder. Aslında sanat eseri tarafından dönüştürülmeye ve şaşırtılmaya cesaret edebilmek, bir anlık da olsa tüketici olmaktan vazgeçebilmek gerekir sanata nüfuz edebilmek için.       Sanat tarafından dönüştürülmeye açık olan ve sanat eserinin yolculuk davetini cesaretle kabul eden Stendhal’ın Floransa gezisinde yaşadıkları estetik deneyiminin hangi uç boyutlara…

Daha Fazla

İKONOGRAFİ VE İKONOLOJİ YÖNTEMİNİ ANLAMAK…

Aşağıda sunduğumuz Bedrettin Cömert’e ait yazı (*), 20. yüzyılda ortaya konulan ve Alman Erwin Panofsky’ye ait “İkonografi ve İkonoloji” yöntemini basit ve yalın bir dille açıklamakta; bu yöntemi öğrenmekte zorluk çekenlere adeta bir reçetedir. Siz bu reçeteyi istediğiniz sanat eserine uygulayabilir, deneye yanıla kendi saptamalarınıza ulaşabilirsiniz. Unutmayınız ki her zaman başkaları kadar kendi saptamalarımız da önemlidir. (…) Sanat tarihinin yüzakını oluşturan eserlerin çoğunluğu, tarihsel ve kültürel ortamları içinde anlaşılmaktan öte, işledikleri konu bakımından açıklanmak ve anlaşılmak zorundadır. Bu eserlerde, sanatçı tarafından istenerek, bilerek konulmuş “anlaşmalı anlam” bulunmaktadır. Eserin değerlendirilmesi ve tadılması için her şeyden önce bu anlaşmalı anlamın bulunması, çözümlenmesi gerekmektedir. 1. Doğal anlam a. Olgusal anlam b. İfadesel anlam 2. Anlaşmalı anlam 3. Asıl anlam veya içerik 1. Doğal anlam Bir resimde gördüğümüz biçimleri, tanıdığımız kimi nesnelere benzetmekle; bu biçimler arasındaki ilişkileri belirtmekle, yani biçimlerin hangi hareketler içinde olduklarını saptamakla elde ettiğimiz anlam “olgusal anlam”dır. Belirli nesnelere benzetip adlandırdığımız, peşinden hangi hareketler içinde bulunduğunu saptadığımız; bu biçimlerin ifadesel niteliklerini bulmakla, eserin “ifadesel anlamı”nı elde ederiz. Bir duruşun, bir davranışın acılı veya sevinçli özelliği, bir çevrenin, bir ortamın bizde hemen uyandırdığı…

Daha Fazla

JOHN HEARTFIELD VE AJİTE EDİLMİŞ İMGELER

John Heartfield[1], sanat tarihinde, Dada hareketinin Berlin ayağını oluşturan “Club Dada” sanatçıları arasında anılır. Berlin Dada hareketinin kurucuları ve sol düşünceye mensup sanatçıları arasında bulunan John Heartfield, basılı medya aracılığı ile sanatını ve politik yaklaşımının öznel tepkilerini olabildiğince özgün aktarma amacı güden fotomontaj çalışmaları ile tanınır. Bilindiği gibi, fotomontajı bir nesne olarak sanata sokan Dada sanatçılarıdır. Kübizm’de de görülen foto kolaj, Dada sanatçılarının elinde fotomontaja dönüşmüştür. Fotomontaj, Berlin Dadasının en belirgin yeniliğidir. Berlin Dada fotomontajı, yapıtta imge inşa ederken, imgelerin parça parça doğası içinde foto grafik ölçüdeki tutarsızlıkları kapsayan fiziksel bir süreci içerir. John Heartfield’ın fotomontaj düzenlemeleri, Alman dışavurumculuğu ile yalın toplumsal gerçekçi konuların birleştiği politik çalışmalar olarak bu gurubun içinde ayrı bir öneme sahiptir. John Heartfield’ın Berlin Dada döneminde doğrudan sanat kurumlarını hedef alarak savaşa ve sanatın geleneksel kurallarına karşı oluşturmuş olduğu çalışmaları, 1930’lu yıllarda ve sonrasında, kuruluşunun ilk günü üyesi olduğu Alman Komünist Partisi’nin (Kommunistische Partei Deutschlands, KPD) önerdiği ilkelerden hareketle ülkede artan ırkçılığa, Nazizmin yükselişine ve Hitler’e karşı sınıfsal bilincin uyandırılmasına giden politik bir eylem alanı olarak şekillenir. Gazete ve dergi gibi yaygın medya kanalları aracılığıyla yayımlanan yapıtlarında…

Daha Fazla

MAN RAY İLE GÖRÜŞME

MAN RAY İLE BİR GÖRÜŞME (*) Neden fotoğrafçılığı seçtiniz? Fotoğraf ile uğraşmadan çok daha önce ressamdım. Eserlerimin profesyonel fotoğrafçılar tarafından yapılan reprodüksiyonlarını beğenmediğim için bir gün bir fotoğraf makinesi satın aldım. Aynı zamanlarda ilk tüm renkli tabakalar ortaya çıkmıştı ve bu sayede renklerin değerlerini koruyarak siyah beyaz fotoğraflar çekebiliyordunuz.  Mükemmel bir şekilde çalıştım ve bir kaç ay sonra reprodüksiyon konusunda uzman bir fotoğrafçı oldum! Beni en çok ilgilendirenler insanlardı, özellikle de yüzleri. İnsanların resimlerini yapmak yerine fotoğraflarını çekmeye başladım ve artık portre resimleri yapmak istemiyordum. Yahut bir portre resmi yaptıysam da benzerlik yaratmakla veya dramatik bir sonuç çıkarmaya çalışmakla ilgilenmiyordum. Sonunda fotoğraf ile resim arasında bir karşılaştırma olmayacağına karar verdim. Fotoğraflanamayacak olan hayal, rüya veya kurgusal şeylerin resimlerini yapıyordum. Resimlerini yapmak istemediğim; hali hazırda var olan şeyleri ise fotoğraflıyorum. Resim yapmaktan yoruldum; tıpkı aslında sıklıkla söylediğim gibi: “Bir yöntemin ustası olmak için ondan biraz da nefret etmelisiniz”. Bu, şu anlama geliyor: O yöntem için o denli uzman ve aynı zamanda kendinizden o kadar emin olmalısınız ki, o artık size eğlenceli veya ilgi çekici gelmemeli- yani bir bakıma bir angarya halini almalı.…

Daha Fazla

Çocuğun Gözleriyle Yaşama Bakmak – Özkan Eroğlu

Bu yazıyı Matisse 1953 yılında kaleme almıştır. Önemli bir kısmının çevirisini sunuyorum. Yaratma, sanatçının gerçek işlevidir; yaratımın olmadığı yerde sanat da yoktur. Ancak, bu yaratıcı gücü doğuştan gelen bir beceriye atfetmek bir hata olur. Sanatta, gerçek yaratıcı, sadece yetenekli bir varlık değil, faaliyetler bütününü belirli bir amaca göre düzenlemeyi başaran kişidir ki, sanat eseri de böyle bir sürecin sonucudur. Bu nedenle, sanatçı için yaratım, görme ile başlar. “Görme”nin, kendisi başlı başına yaratıcı bir eylemdir ve çaba gerektirir. Günlük hayatımızda gördüğümüz her şey, edindiğimiz alışkanlıklar tarafından az ya da çok bozulur ve bu durum, özellikle sinema afişleri ve dergilerin bize her gün sunduğu, zihindeki ön yargılarla aynı işlevi gören hazır imgelerin gözlerimize akın ettiği bir çağda daha da belirgin hale gelir. Şeyleri bozulmadan görebilmek için gereken çaba, cesarete çok benzer bir şey gerektirir; ve bu cesaret, sanatçı için vazgeçilmezdir. Sanatçı her şeye sanki onu ilk kez görüyormuş gibi görmede bulunmalıdır; yaşama bir çocukken görmede bulunduğu gibi görmelidir ve eğer bu yetiyi kaybederse, kendisini orijinal yani kişisel bir şekilde ifade edemez. Bir örnek vereyim. Gerçek bir ressam için bir gülü resmetmekten daha zor bir şey olmadığını düşünüyorum çünkü bunu…

Daha Fazla

MERHABA

Sanat ve kitap kendi özerk alanlarında kalarak hayatımızı dönüştüren, bir birey olarak insanın en karanlık yanlarından en aydınlık tutumlarına kadar onu gösteren bir özelliğe sahiptir. Bu tabi ilk ele alınan bir özellik olarak büyük harflerle sanat dediğimizde bizi ilk başta ele geçiren düşüncelerdir. Oysaki bir müze gezdiğimizde veya bir boşluğa düştüğümüzde gördüklerimizi anlamlandırmanın bir yoludur. Sanat, dünyanın formal düzenine felsefi bir bakışla yaklaşmanın göstergelerini verir. Bir sanat eserinden anlamak onun görsel duyu ile ilgili bir farkındalık, akıl yetisine hizmet eden kavramlar bütünü olarak görmek demektir. Daha sonra sanat eserinin formal yapısından hareket ederek  girdiğimiz ideolojik düşünceler sanat eserinin hikayesini mağara devirlerinden çağdaş sanata kadar yazmaya başlar. Bu 18. Yüzyılda sanatın büyük harflerle ayrı bir bilim dalı olarak tanınmasıyla rasyonel bir boyut kazanır. Daha doğrusu tarihin,eleştirinin, felsefenin, bilimselliğin birbirine karıştığı bir izlek oluşturmasına yardımcı olur. Sanatçının yaratıcı izleği sanatın bu farklı izlekleriyle yaşam bulur ve yaratıcı denilen dinsel alandan çıkıp seküler alana yönelmesinin ip uçlarını verir. Sanat yapıtı ve sanatçının adı geçmiş dönemlerde kültürel anlamda sanat olarak konulmasa da insanın tinselliğinin, deneyiminin, görsel imgelerinin kaydını tutmuştur..  Özünde kişinin varoluşunun peşinden giderek bulduğu…

Daha Fazla