Sanatın Eylem Ve Eylemsizliği Üzerine Bir Sorgulama – Özkan Eroğlu 

Sanat,eylemsizliğe karşı bir eylem midirya daeyleme karşı bir eylemsizlik midir? Böyle bir soru sormuş sosyal medyada sevgili kardeşim Feramuz Piroğlu…Nitelikli ve bir o kadar da kapsamlı tek soruda iki soru. Önce birinci soruya dair düşüncelerimi paylaşayım: Sanat, birçok açıdan eylemsizliğe karşı bir eylem olarak görülebilir. Sanatın özünde yaratıcı bir süreç vardır ve bu süreç bir eylemi temsil eder. Sanatçı, bir şey yaratırken, sadece pasif bir gözlemci ya da eylemsiz bir birey değildir; aksine, aktif olarak dünyayı yorumlar, eleştirir, değiştirir ve ona yeni anlamlar katar. Sanat, toplumsal ya da bireysel sorunlara dikkat çekme, var olan duruma meydan okuma veya alternatif bir gerçeklik yaratma gücüne sahiptir. Sanatçı, eserleriyle toplumsal normlara, siyasete, kültürel değerlere ya da bireysel duygulara yönelik bir tepki gösterebilir. Bu tepkiler, eylemsizlik ya da sessizlik karşısında bir duruş sergileyerek, bir mesajın ya da ifadenin aktif bir eyleme dönüştüğü bir alan yaratır. Ancak sanat her zaman politik ya da toplumsal bir eylem olarak görülmek zorunda değildir. Bazen içsel bir keşif, kişisel bir ifade şekli de olabilir. Bu durumlarda bile, sanatçının yaratıcı süreci bir tür eylem olarak tanımlanabilir, çünkü bu süreçte yeni bir şey…

Daha Fazla

Sanat Eleştirisi ve Sanat Tarihi

Benedetto Croce Çeviren: Fikret ElpeSanatçılar, sanat eleştirmenini genellikle gelişigüzel direktifler veren, yasaklarkoyan veya özgürlükler veren, böylece yapıtlarına keyfi hükümlerleyaklaşan yarar ya da zarar veren acımasız bir pedagog olarak görmüşlerdir.Bundan dolayı, içlerinden nefret duydukları halde, yine de eleştirmene, alçakgönüllülükle yaklaşır ya da yaltaklanırlar, istediklerini elde edemeyenlerve sahte incelikler göstermeyi onurlarına yediremeyenler ise, eleştirmeninyararsızlığına işarette bulunarak, ona karşı isyan eder, ona lanet okur veonunla eğlenirler. Hatta daha da ileri giderek eleştirmenleri (kişisel bir anı),testi, vazo atölyesine giren ve dört nallı ayaklarıyla en zarif sanat yapıtlarınıkırıp döken bir eşeğe bile benzetirler. Burada suç, gerçek eleştirinin ne olduğunubilmeyen ve ondan olmayacak yararlar bekleyen, veremeyeceği zarardankorkan sanatçılarındır. Hiçbir eleştirmen, sanatçı olmayan bir kimseyisanatçı yapamayacağı gibi, gerçekten sanatçı olan birini de sanatçılıktanalıkoyamaz. Onu parçalamak bir tarafa, zedelemeye de gücü yetmez. Bu,metafizik bakımdan olanaksızdır. Böyle bir olaya tarihte hiç rastlanmadığıgibi, bugün de rastlanamaz. Emin olunmalıdır ki, gelecekte de rastlanamayacaktır.Fakat bazen eleştirmenler veya eleştirmen geçinenler, kendilerinepedagog, terbiyeci, kahin, sanat önderi, kanun yapıcı ve peygamber süsüverir; sanatçılara şunu yapmalarını, bunu yapmamalarını emrederler. Onlarakonu göstererek, bazı konuların şairane olduğunu, diğerlerininse buözelliğe sahip olmadıklarını iddia ederler. Çağdaş sanattan memnun değildirler.Sanatın yalnızca, her…

Daha Fazla

Asimo Mona Lisa’yı Öldürdü Mü?

Vedat Hazen Günümüzde sanat ve sanat felsefesi tartışmalarının bir boyutu da, sanatın var oluşu ya da tükenişi üzerinde yoğunlaşmaya başlamıştır. Kimilerine göre sanat, işlevini yerine getirmiş, teknolojinin yaşamın her alanında kullanımının yoğunlaşması ile beraber ölmüş ya da ebediyete taşınmıştır. Kimilerine göre ise, sanat işlevini yitirmemiş, ağır darbeler almasına rağmen yaşamını -kabuk değiştirerek de olsa- devam ettirmektedir. Tüm bu tartışmalardaki ortak nokta, teknolojinin sanata önemli ölçüde zarar verdiğidir. Gerçekten de teknoloji sanata zarar vermiş midir? Eğer böyle bir zarar verdi ise, bu nasıl gerçekleşmiştir? Teknoloji ile sanat arasında nasıl bir ilişki vardır?Tüm bu sorulara cevap verebilmemiz için, öncelikle sanata, ne ve nasıl olduğu sorularını sormamız, bu sorulara yanıt aramamız gerekmektedir. Dilimizde kullandığımız sanat sözcüğü, Arapça sun sözcüğünden türemiştir.Araplar, ilkin bu deyimi, insansal gereksinmeleri karşılamak için yapılan veiş anlamına gelen sınaat (çoğulu sanayi) sözcüğü ile gündeme getirmişlerdir.Dilimizde, özdeksel gereksinmeleri karşılamak için el uzluğu ile yapılan iş anlamında kullanılan zanaat deyiminin, kaynağı da budur. Aslında sanat ve zanaat arasındaki bu önemli ayrımın üzerinde yoğunlaşmamızgerekecektir. Günümüz Avrupa kültürünün kökeni olarak gösterilen EskiYunan’da, sanat sözcüğü yerine, bugün teknik sözcüğüyle dile getirilen ve bir iş ortaya koyan…

Daha Fazla

Courbet’nin Realizm Anlayışı-Söylem ve Gerçek

Horst-Martin Herrmann Çeviren: Özlem Kalkan Erenus Courbet’nin sanatını ele almak, güzel sanatlar alanında bir yandan Romantizm’in motif ve anlatım araçlarının hâlâ göze çarptığı, öte yandan yeni bir motif meselesi ile ilgili olarak, üslupta sanatsal bir devrimin müjdelendiği,bir toplumsal devrim sürecinin varlığı üzerine düşünmeyi gerektirir.Sanatçının tüm bireyselliğiyle ifade bulan resimler, Romantizm içinde, duygu ve fantazi yüklü bir duygulanım dünyası oluşturur. Romantik sanatçının yaratıcı kişiliğini vurgulamasıyla birlikte ortaya çıkan zıt durum ise, oluşum koşullarını toplumsal düzlemde bulur. Neredeyse yalnızca maddi değerler doğrultusunda konumlanan, gelenek ve kültürden yoksun gibi görünen ve sanatsal meselelere karşı kayıtsız davranan, yükselen burjuvazi ile karşılaşırız. Sanatı reddeden bu tutum karşısında, toplumsal gerçeklerin farkında olan sanatçı kendi içine kapanır ve Romantizm’den bir yaşamsal hedef ve program (Hauser 1975, 209) oluşturarak, yaşamı sanata uydurmaya çalışır. Fransız resminde bir Delacroix’ya bakarak, Romantizm’in tepe noktasını görebiliriz. Motifleri genellikle tarihten alınmıştır, içeriksel anlamda hiçbir şekilde toplumsal realiteye dayanmaz ve gerçeklikten kaçınıyormuş gibi görünür. Formun mükemmelliği, içeriğin yerini almıştır: Amacınkendisi olarak sanat, sanat uğruna sanat, estetik bir ideolojinin ifadesi olarak sanat. Bu dönemin ardından sanat, gerçeklik ve toplumla ilintili bir tarihçeyi yeniden formüle etme olanağını…

Daha Fazla

Bir Dehanın Günlükleri Üzerine

Leonardo Da Vinci Çağatay Odabaş ve gerçek şu ki, o çeşitliliği görmez ve aklında tutamazsan mükemmele erişemezsin. Kuşkusuz Leonardo Da Vinci’nin zekası ve araştırma yeteneği, onun insan- lık tarihinde yaşamış olan en büyük dehalardan biri olmasını sağlamıştır. Günümüzde yayınlanan Tony Buzan ve Raymond Keen’in yazmış oldukları Book Of Genius (Dehanın El Kitabı) isimli araştırma kitabında insanlık tari- hinde yaşamış olan dahileri sıralamak için 11 önemli kıstas tespit edilmiş. Bu kıstaslar, alan hakimiyeti, aktif yaşam süresi, polimati (çok yönlülük), güç ve enerji, IQ, etkinin süresi, üretkenlik, temel amaca ulaşma, evren- sel vizyon, özgünlük ve akademik yetkinliktir. Bu kıstaslara bakıp düşün- düğümüzde, günümüzden yaklaşık 500 yıl önce yaşamış olan Leonardo’da da, bu özelliklerin kusursuz bir biçimde var olduğunu görüyoruz. Bu deha, 500 yıl önce insanoğlunun ulaşmış olduğu seviyenin çok çok üstünde sanat eserleri yaratmış, o zamana göre akıl almaz buluş ve tasarımlar yapmış, halen hayran kalınacak güzellikte mimari yapılar uygulamış, anatomi, jeofi- zik, hidrolik, botanik, havacılık konularını incelemiş ve bilim adına doymak bilmeyen çalışmalarda bulunmuştur. İşte bütün bu özelliklerin ve yetenek- lerin Leonardo’da bulunduğunu gösteren ve günümüze ulaşan en önemli kanıtlar onun her…

Daha Fazla

SANATTA YANLIŞ GİDİŞAT…

Özkan Eroğlu Görsel sanatlarda plastik filozofi, yani görsel sanatın form ve renk sözlüğüne sanat tarihi ve kuramsal gelişimi kapsamında hâkim olmak ve her ifade edeceğinizi bunlar üzerinden ileri sürmek. Bunu kuramcı da uygulamacı da olsanız gerçekleştirmek zorundasınız en baştan. Yoksa yaptıklarınız anlam kazanmaz, boşlukta salınır durur ve en sonunda da kaybolup gider. Bu durumu anlayacak olan da plastik filozofik bir göz, zihin ve ruhtur. Türkiye bu bileşkenin ifade ettiği insanları yetiştiremediği, bu konuda gerçekleri söyleyenleri de yok etmeye çalıştığı için (sadece sanatta değil, hemen her alanda), görsel sanatlarımızın hemen her dalında büyük bir karmaşa, sapla samanın birbirine karışması çok aşırı seviyededir ve sanat ortamımızı zehirli bir bulut gibi kaplamıştır adeta. Bu bulutun dağılmadığını 1993’ten bu yana görmeye devam ettiğim için, konuyu bir kere daha bu yazıyla gündeme taşımak istiyorum. “Üslup” (biçem), yani “stil” veya “tarz” olarak bilinen konunun derinliğinin farkında olunmaması sözünü ettiğim olumsuz durumun nedenlerinin en başında gelir. İlk paragrafta vurguladığım eksiklikten ötürü kuramcı da uygulamacı da bu sorunu bir türlü anlayamamaktadır. Oysa “Tikelde üslup zenginliği” ve de “tümelde üslup zenginliği” durumlarından biri, “yaratıcı sanatçı”nın en önemli yanını oluşturur. Her ikisinde de tekrara, maniere düşme,…

Daha Fazla

Ripley’in İtalya’da modern bir figür olarak gözlere iyi gelen hikayesi

Ripley, Steven Zaillian tarafından yaratılan, yazılan ve yönetilen, Patricia Highsmith’in 1955 tarihli suç romanı The Talented Mr. Ripley’e dayanan bir Amerikan neo-noir psikolojik gerilim mini dizisidir. Başrollerinde Tom Ripley rolünde Andrew Scott, Marge Sherwood rolünde Dakota Fanning ve Dickie Greenleaf rolünde Johnny Flynn’in yer aldığı sekiz bölümlük sınırlı dizi, Highsmith’in romanının bir diziye ilk uyarlamasıdır. Ripley başlangıçta Showtime’da yayınlanacaktı, ancak Şubat 2023’te dizi Netflix’e taşındı. Prömiyeri 4 Nisan 2024’te yapılan dizi, yazarlığı, yönetmenliği, yapım tasarımı, sinematografisi, müzikleri ve performanslarıyla, özellikle de Scott’ın canlandırdığı Tom Ripley karakteriyle eleştirmenlerden övgü aldı. 76. Primetime Emmy Ödülleri’nde, En İyi Sınırlı veya Antoloji Dizisi ve Scott ve Fanning’in oyunculukları da dahil olmak üzere 13 adaylık aldı.

Daha Fazla

MERHABA

Sanat ve kitap kendi özerk alanlarında kalarak hayatımızı dönüştüren, bir birey olarak insanın en karanlık yanlarından en aydınlık tutumlarına kadar onu gösteren bir özelliğe sahiptir. Bu tabi ilk ele alınan bir özellik olarak büyük harflerle sanat dediğimizde bizi ilk başta ele geçiren düşüncelerdir. Oysaki bir müze gezdiğimizde veya bir boşluğa düştüğümüzde gördüklerimizi anlamlandırmanın bir yoludur. Sanat, dünyanın formal düzenine felsefi bir bakışla yaklaşmanın göstergelerini verir. Bir sanat eserinden anlamak onun görsel duyu ile ilgili bir farkındalık, akıl yetisine hizmet eden kavramlar bütünü olarak görmek demektir. Daha sonra sanat eserinin formal yapısından hareket ederek  girdiğimiz ideolojik düşünceler sanat eserinin hikayesini mağara devirlerinden çağdaş sanata kadar yazmaya başlar. Bu 19. Yüzyılda sanatın büyük harflerle ayrı bir bilim dalı olarak tanınmasıyla rasyonel bir boyut kazanır. Daha doğrusu tarihin,eleştirinin, felsefenin, bilimselliğin birbirine karıştığı bir izlek oluşturmasına yardımcı olur. Sanatçının yaratıcı izleği sanatın bu farklı izlekleriyle yaşam bulur ve yaratıcı denilen dinsel alandan çıkıp seküler alana yönelmesinin ip uçlarını verir. Sanat yapıtı ve sanatçının adı geçmiş dönemlerde kültürel anlamda sanat olarak konulmasa da insanın tinselliğinin, deneyiminin, görsel imgelerinin kaydını tutmuştur..  Özünde kişinin varoluşunun peşinden giderek bulduğu…

Daha Fazla