
Georg Christoph Tobler-Goethe
1782 yılında Tiefurter Dergisi’nin 32. sayısında yazar ismi olmadan “Die Natur” (Doğa)
isimli bir yazı yayınlanır. Bu yazının Goethe’ye ait olduğu düşünülür. Fakat Goethe
yazının Georg Christoph Tobler (1757-1812) isimli bir ilahiyatçı tarafından kaleme aldığını
ileri sürerek, kendisinin yazmadığını vurgular. Peki nedir bu yazıdaki sır? Bilinen
bir şey varsa, o da Goethe’nin anlayışında “tanrı-doğa”, “doğa-tanrı” kavramları iç içe
geçmiştir. Buna göre Goethe’nin doğa filozofisinde “insan-doğa” ilişkisinin de derinlemesine
irdelendiğini bilmekteyiz. Söz konusu yazı “doğa”, “tanrı” ve “insan” kavramlarına
bir bakıştır; daha çok da “insan”da “doğa-tanrı”yı, “doğa-tanrı”da da “insan”ı irdeler.
Buradaki insan doğaldır ki, sanatçının da ta kendisidir.
Doğa (Die Natur)
Doğa! Doğa bizi kuşatır, bizi kucaklar. Doğanın etkisinden çıkmak olanaklı değildir. Doğanın derinliklerine de ulaşamayız. Doğa bize sormadan ve bize haber vermeden dansına bizi dahil eder. Bu dansa dahil olmak veya olmamak adına epeyce bir sürükleniriz. Doğa sonsuz durumlar yaratarak yeni şekiller oluşturur, böylece her şey hem yeni,hem de eskidir, hiçbir zaman olamayacağı kadar değişir ve dönüşür.
Biz doğanın tam da ortasında yaşarız ve ona yabancıyızdır. O sürekli bizimle konuşur, fakat sırlarını asla ele vermez. Durmaksızın üstünde hareket etmemize rağmen, onun üzerinde hiçbir güç ve etkimiz yoktur.
Bireye ait her şeye sahiptir doğa, fakat bireye karşı kayıtsız ve umursamazdır. Doğa sürekli
inşa eder ve yıkar. Onun atölyesi, erişilmesi ve ulaşılması olanaksız bir hakikattir.
Doğanın sayısız çocukları vardır. Peki bu çocukların annesi nerededir?
Doğa, benzeri olmayan bir sanatçı gibidir, ki en basit bir maddeden en büyük karşıtlıklar yaratmasını bilir, görünürde hiçbir çabası olmaksızın en yüce olgunluğa, en net olana istediği an yükselir. Fakat sürekli yumuşak bir belirsizlikle yarı dumanlı bir halde olmayı da sanki tercih eder. Eserlerinin kendine özgü oluşu üstün tarafıdır. İleri sürdüğü olaylar, düşünce anlamında farklı farklıdır ve bütün farklılıklar bir birlik sunarlar.
Sonsuzluk, hayat, hareket ve sürekli kararsızlık doğanın temel özellikleri olmasına rağmen, onun sanki ilerlemez gibi görünen bir hali de vardır. Ancak her an şekilden şekile girer. Doğa denge ve dinginlik duygusu olmamasına karşın, hareketsizliğe de karşıdır.
Doğa bir insan gibi düşünce üretir sanki. Fakat bunu insan olarak değil, doğa olarak yapar. Böylece kimsenin göz ardı edemeyeceği “her şeyi kapsayan” yanını da korumuş olur. İnsanlar onun kapsamındadır. Ve o da, bütün insanları kapsar. Doğa, insanlarla dostça oynar. Kendisinden bir şey elde edildikçe de en büyük mutluluğu duyar.
Doğanın karşıtı yine doğadır. Onu her yerde görmeyen, hiçbir yerde göremiyor demektir. O, kendisine tutkundur. Bin göz ve bin bir kalp ile sonsuz şekilde kendisine bir bağlılık gösterir. Kendisinden mutluluk duymak için bütün kuvvetlerini geliştirir. Durmadan yeni tutkulara ulaşmak ister. O tutkulara ulaşmaya da hiçbir zaman doymaz.
Bütün neşesini yanılsama ile bulur. Bu neşesini bozanları ise acımasızca cezalandırır. O kendine karşı samimi olanları ise, bir çocuk gibi yüreğinin içine alır.
Sayısız çocukları olan doğa, çocuklarının hepsine karşı cömerttir; eli açıktır, fedakâr ve koruyucudur, ayrıca bolca lütuf da sunar.
Doğa birkaç temel yapıya sahiptir ve bunlar devamlı etkili ve çeşitlidir. Yarattıklarını yoktan var eder. Ve onlara nereden geldiklerini ve nereye gittiklerini de dikte etmez. Sadece onların, oradan oraya koşuşturmalarını ister. Yolu ise sadece kendisi bilir.
Hep yeni oyunları tercih eder ve durmaksızın yeni izleyiciler oluşturur. Hayat en güzel buluşudur. Ölüm ise bir yaşama becerisidir onun için.
İnsanı adeta bir örtüyle sararak durağan kılmak yerine, onu sonsuza dek ışıklı ve hareketli bir hayata sürüklemek ister hep. Ayrıca onu yeryüzüne bağımlı hale getirir, uyuşuk ve ağır kalmaması için de onu tekrar tekrar sallar.
Bize yeni yeni zorunluluklar yükler, çünkü bununla hareket verdiğine inanır, az şeyle çok hareket oluşturabilmesi, gerçek kocaman bir mucizedir. Doğaya göre her zorunluluk bir iyiliktir. Hızlı bir şekilde yerine getirilen zorunluluk, yine daha hızlı bir şekilde yenisinin doğmasına neden olur. Yeni, bir zorunluluk demek, doğaya göre yeni bir mutluluk anlamına da ulaşır ve çok geçmeden her şey arasındaki dengeyi sağlar.
Kanunlarına karşı gelindiği zamanlarda bile, kanunlarına uyulur. Ona karşı hareket edilmek istenildiği takdirde bile, onunla hareket edilir.
O çehresine hep önem verir ve bunu bizim için değil, kendisine değer verdiğinden ötürü yapar.
Çocuklarının yalnız başlarına çalışmasına izin verir, aptal olanı yargılar, binlerce insanın içinden geçip de bir şey göremediği şeydir doğa.
Verdiği her şey bir zorunluluk olup, iyidir bunlar. Doğa kendisine karşı olan duygular şiddetlensin diye verdiğini geciktirir de; bir bıkma olmasın diye bunu yapar.
Doğanın ne dili, ne de sözü vardır. Fakat diller ve gönüller yaratır. Doğa bu dil ve gönülle konuşur, bunlarla iletişimini sağlar.
En büyük acı aşktır ve ancak aşkla doğaya yaklaşılabilir. Varlıklar arasına setler çeker ve hepsine hâkim olmak ister. Şeyleri birbirlerine yaklaştırmak için birbirinden uzaklaştırır. Aşk iksirinden çekilen birkaç yudumla, acı dolu bir hayatın eksiklerini tamamlar.
Doğa her şeydir. Kendi kendini ödüllendirir, yine kendi kendini cezalandırır, kendi kendinden mutluluk duyar, kendi kendine acı verir. O sert olduğu kadar yumuşaktır. Sevimli ve etkileyicidir. Kuvvetli ve zayıftır. Her şey doğada gerçekleşir. Doğa için geçmiş de, gelecek de yoktur. Onun için sadece sonsuzluk vardır. Sadece iyilik bekler. Yücedir, etumdur. Doğadan durduk yerde bir fayda sağlamak olanaklı değildir. Ne yaparsa kendi istediği için yapar. Ancak doğru amaçlar için kandırılmayı kabul eder; yoksa gazabı büyük olur.
Doğa bir bütündür. Hiçbir zaman tam bir olgunluğa ulaşmaz. Yaptıkları bir sonsuzlukta yenilenerek gerçekleşendir.
Herkese özel ve farklı görünür, bin bir isimle anılır, bin bir sözde kendini gizler ve o hep aynı kalmayı başarır.
Doğa, bizi bu dünyaya konumlandırandır, yine bizi bu dünyadan alıp götürecek olan da odur. Ona güveniyorum ve kendimi teslim ediyorum. Benden kendine, en iyi olanı sağlayacaktır. O kendi yarattığına asla ihanet etmez. Son sözü söyleyecek olan ben değilim. Hayır! Doğru veya yanlış, bütün sözleri ve son sözü doğa söyler. Bütün yanlışlar da, bütün doğrular da doğa’nındır.
(1782)
Tobler, C, .Görsel sanatların kuramsal gelişimi, haz.Özkan Eroğlu,İzlekler yayınları,İstanbul,2021