Resim ve fotoğrafın etkileşimi zaman içerisinde birbirini var eden asal unsurların oluşmasına zemin hazırlayacak önemli bir görme açısı yaratmıştır. Fotoğrafın icadından sonra resim, zamanın ruhuna uygun olarak derinleşmiş ve sanatı ileri götüren sorgulamalara kaynaklık etmiştir. Resmin bütünlüklü evreninden, fotoğrafın görüntüyü parçalarına ayıran tekil yapısına sanatı,eskisi gibi düşünmek olanaksızlaşmıştır. 

Sanatın kökten değişeceğine dair ilk çığlıklar Empresyonist ressamlardan duyulur. Manet’nin Rouen katedralini ışığın yönüne göre resmetmesi fotografik gerçekliğin ressam tarafından ele alınmasına öznel bir başkaldırıdır. Gerçeklik doğadaki bir görünüm değil, hareket halinde günün her saati değişen sürekli yeni gerçeklikler üreten bir yapıdır. John Berger fotoğrafın, resmin hareket ile etkileşimini şöyle açıklamıştır.: “…fotoğraf makinasınınbulunması insanın görünüşünü değiştirdi. Görünen nesneler başka bir anlama gelmeye başladı. Bunlar hemen resimlerde yansıtıldı”. Fotoğrafı dönüştürerek yeni bir biçim elde etmek ya da onu rastgele bir bağlamın içerisinde başka bir figürle kombinasyonunu yaratmak hem kitsch hem de fotoğrafı manipülasyona uğratıp zihinsel bir dışavurumun malzemesi yaparak yaratıcı sanatı da inşa etmişlerdi. Sanatçı, illüstratif ve dekoratif olma sınırlarında gezerken sanatçı aurası ve görme biçimi sayesinde yaratıcı sanatçıya ulaşabilmiştir.

Fotoğraf makinesinin en ilkel hali olan Camera Obscura’yı  kullananlar gerçeğe en yakın olanı elde etmek isteyen ressamlar olmuştur.  Sanatın fotoğrafın icadıyla gerçeği ressamdan daha iyi yansıtan bir araç varsa sanatçının rolü nedir sorusuyla beraber doğanın sanatçının üzerindeki egemenliği birey olma ve kendi iç sesini dinleme yönünde bir öznelliğe yöneldi. Doğayı gözlemleyen yerine duyumsama yapan ve içsel doğasını harekete geçiren sanatçının varlığı önem kazandı. Fotoğrafın sunduğu gerçek karşısında beklenenin aksine resim yok olmamış fotoğraf bir araçsallık yaratarak resmin iki boyutlu gerçekliğini, ilerici boyutlara taşımada yardımcı olmuştur. Estetik kuramlarına dayanak oluşturmuştur. Fotografik gerçeklik modern sanatın bileşenlerinden biri olmuştur. Fotoğrafın hazır algısına karşı çıkan dışavurumcular, gerçeği farklı bakış açılarıyla içsellik katarak yeniden kurgulamışlardır.

 Resmin gerçeği arayışı ve doğaya bakarak resim yapma teknikleri ressamların denemeleri ve yaratıcı dehaları sayesinde  bugünkü resim algısına ulaşmamızı sağladı. Bu yaratıcı sanatçıların başında Cezanne gelir.  “Matisse, Cezanne’ın bir resmi üzerine 1936’da şunu yazmıştır. Sanatına ve doğaya sadık kalarak küçük görüntüsel duyguları şekilsel yapının yüceliği ile birleştirmede Cezanne rakipsizdir.İlk karşılaşıldığı zaman ulaşılması zor olan yapıtları uzun zaman izlenince zarif bir kusursuzluğu ortaya koyar. Onun için manzara kadar erkek kadın ve hareketsiz yaşam olan doğaya karşı duyguların derinliği de önemlidir.(1)

Cezanne’ın resmetmek istedigi ve çoktan geçmis olan dünya anını tuvalleri üstümüze fırlatmayı sürdürmektedir ve onun Sainte Victorie Dağı, Aix’in üstündeki sert kayada olduğundan başka türlü – ama daha az enerjik olarak değil- ve yeniden oluşmaktadır dünyanın bir ucundan diğerine. Öz ve var oluş, imgelem ve gerçek, görünür ve görünmez – resim, tensel özlerden, etkin benzerliklerden, sessiz anlamlardan oluşan düşsel evrenini açarak bütün kategorilerimizi bulandırmaktadır.”  (2)

  Cezanne resimde belirgin kıldığı kuram etkisini kübizmde gösterdi. Görüntünün geometrik şekillere ayrılarak parçalanması resimsel gerçekliğin geldiği en yaratıcı noktasıdır. Braque ve Picasso özellikle de Braque kübizmin inşacısı olmuştur. Resimde tek bir perspektif yerine objeleri süreçsel aynı anda farklı yanlarını göstererek resme hareketin yanı sıra zamansal bir dinamik eklemiştir. Braque, Cezanne’ı iyi değerlendiren ve atölyesinden çıkmadan resim için çalışan bir sanatçıydı. “ Braque Kubizm’den Picasso’dan çok net bir farkla şöyle yararlanmıştır: Resim ve sanatçı içselliği arasında denge sağlayan yanını kuvvetle derinleştirmiştir. İçselliği,resimde yansıtmanın çareleri olarak kübist resimler göz ve tinsellik arasındaki mesafede durur.

Fotoğrafın resim ile olan sorgulamaları hareketin resme dahil edilmesiyle hızlanır. Fütüristler hareketi ve hızı fotoğrafın yöntemlerin üst gerçeği bilinçaltını kurgulamada fotoğraftan yararlanmış. Sanattaki soyut eğilimler biçim bozmanın ve biçimsel dönüşümü soyut resimle yaratıcı boyuta taşımıştır. Bu geçiş zamanında  fotografik gerçeklik tuval üzerinde deneysel bir alan yaratıyordu. Fotomontaj ve kolaj görüntünün işlenmesi ve sunduğu yeni gerçeklikle DADA zamanında dışavurumu biçimsel anlamda ileriye taşımıştır. Fotoğraf nesnesi yapıtın içeriğine eklemlenmiştir. Fotoğraf, sanatçıların deneysel ve hikâyeyi bozan bu yeni form arayışında göze yönelik bir hafıza kaydı olarak hikâyeyi sıkıştırmış göze ve yaratıcı olana yer açmıştır.  1960’dan sonra, Pop sanatçılar tarafından  (Andy Warhol, Richard Hamilton gibi) kapitalist düzenin ve gündelik hayatın eleştirisini yapan üretimleri fotoğrafın nesnel gerçekliğinden oldukça fazla yararlanmış ve o dönemde sanat olup olmadığı tartışılmıştır. 

Resmin gerçeğini fotoğraf aracılığıyla geri dönülemez bir yola sokan, sinema ve felsefe gibi alanları etkileyen sarsıcı isim Francis Bacon, fotoğrafı resimle başkalaşıma sokan bir büyücüdür.  Resmi, fotoğraf ve resim arasında bir ilişkiden ziyade ontolojik meselelere kapı açar.  Bacon, resmin içindeki unsurları dönüştürmeden ona yeni bir temsiliyet kazandırrır.  Francis Bacon gizli bir figür gibi çağların başından günümüze kadar figürün kendisi olarak tüm sanatsal tavırları içine alan formun ve gerçeğin peşindedir.  Francis Bacon’ın figür ve form yapısını fotografik gerçekliğin çarpıcı etkileri içinde düşünmek gerekir. Resmini inşa ederken yüzlerce fotoğraftan yararlanır. Fotoğrafın nesnelliğini bozacak onu parçalayacak figürü yaratmak için savaş verir. Bacon’ın stüdyosu binlerce malzemeyle bu savaşın izleriyle doludur. Resim ve fotoğraf arasında ayrımını yapamadığınız gerçekliğin en yaratıcı uç noktasını Bacon resmetmştir. Dışavurumcu gibi gözükürken resminde tüm zamanların sanatsal hareketini algılayabilirsiniz. . Yapıtlarına resim veya fotoğraf demek zordur. Bacon’ın mitolojisinden dökülen sert tınılardan bahsedilebilir.

Bacon’ın sanatının yaratıcı unsurlarıyla ele alan Özkan Eroğlu, sanatçının resimsel vuruculuğunu analiz etmiştir. Bir anlamda Bacon’un ayırdığı parçaların kavramsal karşılıklarını bulmuştur. “ Bir sanatçı geri olanla ileri olanı ayırt edemiyorsa yerinde sekmeye mahkumdur. Köktenci analizler çok önemlidir bu aşamada. Bu bir özeleştiri sürecine bağlı sağlam bir insan karakter yapısı arzular.  İşte dolu ve boşu görmek tümden bu gelişmelere bağlıdır. Bu bir tür klişeye düşmemek için verilen mücadelenin ta kendisidir. Verilen mücadele sırasında kalkan tozlardan yararlananlar da taklitçi zihniyetler olur ancak. Eğer fotoğrafın ulaşamayacağı bir temsile yönelebiliyorsanız ki Bacon böyle içselleşmiş temsilin de arkasında durmuştur, ortada hiçbir sıkıntı yok demektir. Bu yönde söylenenleri başaramadığı zamanlarda ürettiklerini imha etmesini de bilmiştir.”(3) Eroğlu’nun derinlikli tespitinde söylediği gibi formu dönüştürmeden formsuz yapmak Bacon’ın yaratıcı sanatçı özelliğiydi. “Onun biricik amaçlarından biri formsuz kılmak”tı. Francis Bacon  resim ve fotoğrafın ortak alanını  rastlantısallıkta yakalıyor.  “ Fotoğrafı rastlantı, rastlantıyı da bir fotoğraf gibi görmeye çalışması, yaşamdaki gibi sanatta da en azından zihne ve ruha düşme biçimlerinin bir rastlantısallık ve fotografik olma özelliğine benzer durumlar yarattığı konusundaki inancından kaynaklanmıştır. Bu iki şeyden hem resme başlamadan önce hem de resmini ele alırken yararlanır. Bu yararlanmanın sanatçı aurasına  getirdiğine kattığına inanır.” Resminde rastlantısallığa bağlı gelişim gözlendiğinden temsili özellik göstermezler.

Fotoğraf, gözün seyirlik nesnesi olan resme olan bakışı ikili bakış etrafında kurgular. Roland Barthes’’ın teorileştirdiği gibi “Ben fotoğrafa bakan gözlere bakıyorum”. Fotoğrafın öznesinin bakışı bakan kişiden bağımsız değildir. Marleau Ponty gerçekliğin karmaşık yapısını imgenin bu ikili bakışından tanımlamaya çalışır. Göz ve Tin kitabında “ Ressam dünyaya vücudunu vererek dünyayı resme dönüştürür der. Dünyaya dair imgesel kavrayış bedenin hem gören hem görülen olma özelliği ile dünyadan kopuk bir teori olmaktan çok yaşamın içindedir. Bacon’da bu imgesel zenginliğini tüm bu tinselliği ve sonsuzluğu içine alarak var etmiştir. Zeynep Sayın imgeyi fotografik gerçeklik üzerinden Osmanlı bakış açısını konu ederek bir dizi sorguya tabi tutar. Gören ve görünen olma konusunda Osmanlı ressamlarının resim yaparken doğayı gözlemek yerine fotoğraftan resim yapmasını imgebilimin ışığında yorumlar. “Batılı, anlamda ilk yağlıboya tabloları yaparken model olarak dış dünyanın kendinden değil, dış dünyayı görüntüleyen fotoğraflardan yararlanırlar. Maddeyi madde olarak evriltmekten çekinmeyen Osmanlı, maddeyi biçime evriltmek isteyince araya aracı bir gerçeklik katmaktadır.”  Osmanlı doğayı Avrupalı meslektaşları gibi doğayı taklit etmede iki ayrı araç olarak görmezler.

Fotoğraf ve resim arasında sanat yapıtı, bireyin imgelem dünyasını yansıtan ve zamanın bakışını sorunsallaştıran bir yerde durmaktadır. Resmin öznellik anlamında fotoğraftan çok daha derin olan evreni sanatın önünü açan yaratıcı zihni ateşlemiştir. Cezanne’dan Bacon’a resmin içindeki görünen ve görünmeyenin temsili, biçimsel bir dile bürünmenin yüzeydeki savaşıdır.  Aynı zamanda da tinsellik ve duyumsamanın varoluşa olan derin katkılarıdır.

Kaynaklar

1)Eroğlu Özkan (2015), Modern Sanat, Tekhne Yayınları:İstanbul

2)Ponty, Marleau (2016), Göz ve Tin, Metis Yayınları: İstanbul

3)Eroğlu, Özkan (2018) Yeni Modern,Tekhne Yayınları: İstanbul

4)Sayın, Zeynep (2013) İmgenin Pornografisi, Metis Yayınları: İstanbul