Selçuklu Çini Sanatı

Remzi KısalarTürkleri durduran Moğol gücünün varlığı 13. yüzyılda dikkat çeker. Ve bu Moğol disiplininin kurucusu CengizHan’dır. Moğollar önce Şamanisttir. Rusya’ya ve İran’a yayılırlar ve sırasıyla 1257 ve 1295 yıllarında Müslümanlığıkabul ederler. Ve daha sonra yavaş yavaş Türkler arasında erimeye başlayan bir Moğol kültürü kendini gösterir. Tambu aşamada Sufilik kültürü ortaya çıkar. Gündeme gelenSufilik, Yunanlılardan gelen rasyonalist gelenekle, Arap veİran aristokrasisinden gelen soyluluk geleneğini birleştirir.Sufiliğin özellikle mimarlığı çok etkilediği görülür. Fakat tarih karşısında mimari yapıların uğradığı değişimler ve onarımlar, sufiliğin gizemini yok etme noktasına getirir.Arabesk süsleme ön plandadır (Arabesk: Süsleme terminolojisinde yerini alan bu terim, birbirinin içine geçen çizgilerin sürekli hareketiyle oluşur. İslam sanatında başlayan ve buradan Rönesans sanatına geçen bu terim, “geometrik” ve “bitkisel” olmak üzere iki çeşittir). Türklerin çoğu 10. yüzyıldan itibaren İslam dinini kabul eder. İslam, Şaman geleneklere katışabilmiş ya da hak-mezhep dışı her türlüinanca kapılarını açabilmiştir.

Daha Fazla

Hans Hofmann

Yaşamı ve Sanatı-Özkan Eroğlu Münih ve Paris Yılları      Hans Hofmann’ın doğumu ve sonrasındaki çocukluk ve gençlik yıllarında oluşan hayal dünyasının şekillenmesinde, Bavyera bölgesinde büyümesi ve özellikle büyükanne ve büyükbabasından gördüğü yakın ilgi, bu erken yıllarını onların yanında geçirerek yaşamını sürdürmesi, biyografisinde önemli bir yer tutmaktadır. Hofmann’ın yaşamına dair bu ilk bilgiler Bultman’dan alınabiliyor: Hofmann, 1880’de Almanya’da Weissenburg’da doğmuş tur. Ailesi, altı yaşındayken, babasının hükümette yönetici olması üzerine Münih’e taşınmıştır. Hofmann, Bavyera’da büyükanne ve büyükbabasının çiftliğini ziyarete gittikçe sık sık resim yapmıştır. Müziğe olan kökten ilgisi, Hofmann’ın Kandinsky’e yaklaşmasını sağlamış ve onu Kandinsky’nin ileri sürdüğü “Stimmung” (Derin Hislenme) kavramına götürmüştür. Sanatçı, ayrıca müzik öğrenimi görmüş; keman, piyano ve org çalmada ustalaşmıştır.3 Hofmann, erken denecek bir yaşta- on altı yaşında- büyük cesaret göstererek bir mühendislik firmasında sorumluluk almıştır. Bu sorumlulukla beraber, özellikle mekanik konularda dikkati çeken bazı buluşlarda bulunmuştur. Ailesinin de bu yönünü desteklediği görülmektedir. Fakat Hofmann, gene de içindeki sanat aşkına engel olamamıştır. Yaratıcı boyutun ressamda küçük yaşlarda var olduğunu gösteren bu önemli kanıt, bilim ve sanat gibi düşünsel iki alanının, onda nasıl birleştiğinin iyi bir göstergesidir. Bu konuda Bultman’dan şunları öğreniyoruz: Hofmann, onaltı yaşındayken evden ayrılmış ve Bavyera Eyaleti Kamu İdaresi Başkanlığı’nda bulduğu, mühendislik ve inşaat projeleri alan bir iş’te çalışmaya başlamıştır. Sanatçının burada edindiği deneyim, mekanik konularda teknik bilgisini geliştirmesine yardım etmiş, bu süreçte aralarında bir tür hesap makinesi, elektronik bir kaç aletin de bulunduğu bazı buluşlar gerçekleştirmesini sağlamıştır. Oğlunun bilimle uğraşmasını isteyen babası, aralarındaki ilişkinin pek de iyi olmamasına rağmen, başarılı buluşlarından dolayı Hofmann’a hediye olarak bin Mark vermiş, o da bu parayı Moritz Heymann’ın sanat okuluna yazılmak için kullanmıştır. Hofmann, İlkçağın önemli filozofu Aristoteles’in görüşlerinden çok etkilenmiştir. Ona ilk temel bilgileri veren eğitmenleri, bu görüşleri kazanmasında önemli rol üstlenmiştir. Böylece Hofmann, felsefe sahibi olamayan bir sanatçının derinlemesine bir şey yapmasının olanaksız olacağının kanıtlarından biri haline gelmiştir.  Geleneksel olguları kavrayan Hofmann, modern sanatla ilgili olarak, ilk izlenimcilik akımıyla tanışmıştır. Münih’in sanat ortamından da katkılar elde etmiştir. Bu konuda Marks’tan şunlar öğreniliyor: Yaşamında onu çelişkiler bütünü olarak gören hayat arkadaşıyla da bu sırada tanışarak, en büyük manevi destekçisini elde etmiştir. Hofmann’ın daha sonra öğrencilerine de söylediği üzere, kendisi “Aristoteles Mantığı’na dayalı, bir bilim adamı olarak yetiştirilmiştir.” Ona temel bilgileri öğreten hocaları ise, sürekli gele neksel yaklaşımlar içinde bulunmuştur. 1898’de, onu izlenimcilikle tanıştıran Willi Schwartz ile karşılaşmıştır. Hofmann, yüzyılın sonunda Münih’te yaygın olarak görülen Secessionist (Ayrılıkçı) akımından etkilenmiştir. 1900’de gelecekte evlenmeyi düşündüğü ve ertesi yıl portresini de yaptığı Maria (Miz) Wolfegg ile karşılaşmıştır. Sanatın hemen her döneminde önemli olan sanat koruyuculuğu konusunda da oldukça şanslı olarak görülebilecek Hofmann, Berlinli bir tüccarın desteğini alarak yoluna devam etmiştir. Bu destek, özellikle 20. yüzyılın başında önemli bir sanat merkezi olan Paris’te yaşamasını sağlamıştır. Bu yaşam, Hofmann’ın sanat görüşlerinin gelişme kazandığı, sanatsal dostluklarının ve ilişkilerinin yoğunlaştığı  bir…

Daha Fazla