Plastik Filozofi Deneyimi
Sanatın Doğal Kuramı
Özkan Eroğlu’nun plastik filozofi kuramı üzerine
Sanatın Doğal Kuramı plastik filozofi, plastik ve filozofi kelimeleriyle kendini dışavuran iki ana düşünme izleğinin adı olduğunu anlamam tüm kitabı okuyunca tüm kavramlar arasında gezinti yaparken anladığım bir şeydi. Kitap bir kuram kitabı olarak diğerlerinden ayrılıyor. Burada tüm sanatın hikaye ve yorumlarla örülmüş ağırlıklarını bir kenara atmayı öneriyor. Bunu yaparken filozofinin derinlikli ve sezgisel düşünceyi ilgilendiren yanlarına ulaşmadan önce görmenin ve görünüşün plastik dilini iyi anlamak gerektiğiyle yola çıkıyor. Formun ışık ve renkle kompozisyona ulaştığı resim diye gördüğümüz her şeyi içine alan bir alandan bahsediyor. Bu resim içinde sanatçının aurasını yansıtan her detayda ışık, renk, yüzey kombinasyonlarını görebilirsiniz. Özkan Eroğlu’nun doğal kuramı resmin alanını tamamen dönüşüme uğratıp bilinen resim okumaların yerine plastik bir inşayı izleyici gözün eleştirel bakışıyla yapar. Bu bakış yaratıcı sanatçının ekspresyonuyla buluştuğunda kolektif bir bakış kazanır. Sanatçının ekspresyonu resim alanında gerçek bir plastisiteyi içerdiğinde form kazanır. Canlı bir form özelliği gösterirse açık bir yapıt olarak titreşimlerini yaymaya başlar bütünsel bir beden olur. Sanat yapıtı beden olarak düşünmenin, hissetmenin, sezmenin itkilerini canlı bir varlık olarak yaşamaya başlar. Yaşayan doğa ile bütünleşmiş ve doğanın kendisi olmuştur.
Jung’un bu sanat değil doğadır sözünü de burada alıntılamalıyız. Plastik filozofi sadece devinimin kendisi değil izleyici gözü de bu deneyime ortak eder. Bu deneyimi yorumlayabilen görebilenler için sanatın algı kapıları açılır. Plastik filozofi bu algı kapılarını görünenden görünmeyene doğru soyut bir bakışı, fiziki yüzeyde görünür yaparak başarır. Bu durumda soyut sanata plastik filozofik bir deneyim diyebilir miyiz? Bu tamamen plastik filozofik gözle bakıldığında her yapıt için söylenebilecek bir tepkidir. Resim alanı varlıkla ilişkiye geçtiğimiz bir deneyim alanıdır. Plastik filozofi de ki plastik örgütlenme varoluşa formal bir varlık yaratır ve kolektif bakış ile yani izleyici gözle de sonsuz bir döngüye kavuşur.
Bu içsel bir bakış olduğu kadar varoluşsal sorudur. Paleolitik mağara resimlerini yorumladığı gibi “görünüş doğanın sunduğu formdur, öz ise bu formun ardındaki güç, yaşam ve tehlikedir. Bu nedenle çizilen bir bizon sadece bir hayvan değil, yaşamı tehdit eden ve yaşamı mümkün kılan bir güç odağıdır. Bu dönemde yaratıcılık görünüşü ritüel bir öze bağlama aracıdır. Resim bir benzetme değil, bir büyüdür, resmedilen şey sadece temsil edilmez çağrılır.” Sanatsal yaratıcılık, varlığın özüne inmede kullanılan mağara sanatçısına sorulan sorulardır. Mağara ressamının eylemi onu var eden içsel dünyasının resme dönüştürülmüş formudur. Orada ressamın arzularını, korkularını, kavrayış şeklini ve arkaik bilinç düzeyini görürsünüz. Gördüğünüz bir çizim veya benzetme değil varlığın iç ekspresyonudur. Sanatla varlıksal bağ kurma önerisidir.
Özkan Eroğlu’nun Plastik Filozofi kitabında sanat eserini yorumlamaya değil, onunla birlikte düşünmeye çalışır. Bu birliktelik sanatçının içinden başlayıp eser aracılığıyla kuramcının iç dünyasında devam eden dinamik bir düşünsel akışla mümkün olur. İşte bu nedenle kuramın dili hem estetik, hem filozofik, hem sezgisel, hem analitiktir. [1]
Varlık deneyimini içine alan sanatsal yaratma süreci ekspresyonu oluşturan psikolojinin bilinçdışı denen sorunlu alanıyla da işlerlik kazanıyor. Jung’un bilinç dışını büyük ölçüde topladığı kuram bu konuda tek bir kaynak gibi görünüyor. Plastik filozofinin bilinç dışı da bilinçle ilintili kişilerin arketipsel, iç güdüsel, simgesel davranışlarıyla ilgili yapıt okumalarını gerçekleştirir. Plastik açıdan bir kuramın bütünselliği içerisinde diğer kuramlarla olan yan yanalığı kuramın kolektif bir bütünsellikle rezonans halinde olmasıdır. Bu titreşim hem sanatçının hem kuramcının hem de izleyici gözün baktığı alanda gerçekleşen bir enerji fazlalığı, ruhsal estetik bir yönelimle titreşmesidir.
Eroğlu’nun yaşamı boyunca incelediği sanatçıların plastik filozofinin katmanlarında yerleşimini görebiliyoruz. Sanatçının iç ekspresyonu ve bakışı bu değerlendirmenin ana ölçütünü oluşturuyor. Sanatçının mistik, romantik, varoluşsal, metafizik, materyalist ve trajik bakışı sanatçının ontolojisini kurgular. Sanatçıların etkileyici tablolarının içindeki özü görebilmek plastik filozofinin ana konularından birini oluşturuyor.
Plastik filozofi, sanatın karanlık ve karmaşık yollarında yürürken zihnimizde bulduğumuz cevapların kendisidir. Sanat biliminin tutarlı bir nesnellik yerine yoruma açık bir var etme çabası olduğunun açık bir kanıtıdır. Çünkü bu kuramı uyguladığınızda kavramları karşıtlıklarıyla bölen onları çatıştıran, tez antitez zorlaması olmadan bir anlama biçimi öneren samimi ve içten olmaya teşvik eden bu deneyimin sonucunda ışığı yakmayı başaran bir izlekle karşı karşıyayız. Bu dinamik bakış sadece sanat yapıtlarına değil felsefi kuramlara da kendi gözünden bakmanın yöntemini gösteriyor. Sanat yapıtlarına uzunca zamandır geliştirdiği bu plastik düşünce yöntemiyle yaklaşan onunla bir deneyim alanı yaratan Eroğlu, metinlerinde okuyucunun gözünde canlı bir form olarak varolmasını sağlıyordu. Bu anlamda sanatın iki boyutlu mu üç boyutlu mu somut ya da somut mu olduğuna dair sorularda plastik filozofinin deneyimde canlandırabildiği kavramlar olarak karşılık buluyor.
Gözün bakışla çevrelendiği resim alanı, bakanın gözünden görülenin fenemenelojik ayrıntılarına kadar plastik ilerleyişini korkusuzca yürütmüştür. Sanatın tarihi, bilimi imgenin kuramsal kavrayışına ortak bir bakışla yaklaşmaya çalışmıştır. Plastik filozofi yarattığı bu dilsel kavrayışla sanatın tekdüze yargılarını, sanatın dışlayıcı unsurlarını sanata ve izleyici göze sorumluluk yükleyerek dönüştürür. Onları canlı yaşayan bir dünyanın form kazanmış bir şekli olarak yeniden duyumsanması gerektiğini söylüyor. Bu durumda eleştiri de plastik filozofinin içinde yer alan kuramın kendisiyle birleşmiş dilsel bir form kazanmıştır. Yapıtla enerji seviyesi yüksek bir bakışıma girmek eleştirden fazlasını yapıta söyler. Eleştiri söylemsel bir şeyken burada yaratıcı bir deneyimin adı, yapıtın kendisidir. Kitapta ki, yaratıcı sanatçıları plastik filozofik görmeyle ele alan bölümde yaratıcı sanatçı olmanın farklı yanlarının ontolojik bağlamla doğrudan ilişkiye geçmek olduğunu anlıyorsunuz. Bunu anlamanın yolu da kuramcının uzun yıllara dayanan deneyimini plastik filozofinin yolundan giderek izleyici gözle buluşturmuş olmasından kaynaklanıyor.
Plastik filozofi’nin birbirine bağlı, tesadüfi olmayan olayları kuramının içine katması onu sadece sanat denilen kalıplaşmış bir yargının içinden çıkararak yapar. Sanat anlatılarının misyonunu yitirdiği modern sonrası zamanlarda sanat bilimi sanat kuramlarını işler hale getirerek yok olmaktan kurtulabilir. Bu noktada fizik, psikoloji, kimya gibi diğer alanlarla da etkileşebilen bir kararlılık içinde sanat biliminin kendini yeniden inşa etmesi gerekir. Plastik filozofi felsefe tarihinden beslenen bir kuram yerine felsefeyi sanatın içinde bir ışık olarak yolu aydınlatan bir araç olarak görür. Sanatın kendi kavramlarını kullanarak kendi sözlüğünden bir görüş ortaya koyar. Bir kuramcı veya felsefeciden aktarıldığı için değil, sanat yapıtına filozofik bir görmede bulunduğu için felsefecilerin sanatla ilgili kuramları görme biçimleri önemlidir. Düşünsel rezonans, tamamen bu doğal akışı içerisinde plastik filozofinin organik bir hareket ettirenidir. Düşüncenin, soyut bir algıda titreşimler sayesinde bir kimlik veya karakter kazanmadan ışımasına yayılımını gerçekleştirmesini sağlar. Konuşulanların hiçbiri tek bir şeye bağlı olmak yerine sürekli bir devinimin içinde yaşamla buluşurlar. Eroğlu’nun Heraklietos ve Dinçer Yıldız’ın yorumladığı filozofik sezgi gibi kavramlar birer başlangıç olarak plastik filozofinin ortak alanında bir araya gelmiş anlam katmanlarıdır. Yaratıcı olmayı, varlığı yokluğu kendi düşünce çizgilerinde yorumlayan filozofların insanı ve dünyayı görme ve bakış boyutunda yorumladığı ortaklıklar, duygu yakınlıkları denebilir.
Kendisi başlı başına bir ışıma yaratan plastik filozofi, öznenin temsil ettiği resimsel bakışı optik olandan çıkarıp metafizik karşılıklarıyla birlikte tasarlamıştır. İç ve dış ayrımı yerine iç ve dışı birbiriyle titreşimli bir bütüne kavuşturma, büyük harflerle yazılan sanatı kültürel, hikaye edici, gücü gösteren, sembolik anlamları yerine salt canlı bir form olarak görmüştür. Kandinsky’nin form anlayışında yüzeyi tıpkı doğudaki nakkaşlar gibi değerlendiren bir resim anlayışını Kandinsky’nin tılsımlı gelen dünyasını gerekçeleriyle hakikatin bir parçası yaparak irdelemiştir. Sanatçının ekspresyonunun felsefedeki hakikat ve varlık kavramıyla kendine yarattığı karşılıkla sonsuzluğa ulaşan imgeler görürüz. Sanatın bu tinsel farkındalıklarını kuramıyla görünür kılan Kandinsky, plastik filozofide olduğu gibi görünmeyeni görünür yapma, yeni boyutları sanata dâhil etme gibi edimlerde bulunmuştur. Kavrayış bakımından Kandinsky plastik filozofik bir kavrayışla düşünsel rezonansın sayesinde yaratıcı bağlamını gerçekleştirmiştir. Bir resim yapmak, bir form yaratmak veya renk ile ışık ile olan biçimin yüzeye çıktığı bir resim oluşumundan daha fazla bir insanı hakikat ve tekâmül sezgisel bilgelik ön plana çıkmıştır. İnsanın yaşadığı olgusal gerçeklikler onun için nasıl görünen dünyanın etkisi altında olduğunu, insanın sadece gören değil hisseden ve dokunsal bir duyuyu da barındırdığını fenemenolojik olarak gösterir. Burada da duyumsanan birey olmanın sanatın yaratıcı bir öznesi olarak o deneyimi bize sanat olarak aktarır. Klasik anlamda bir sanatı, ekspresyonlar ve empresyonları sadece bilmekle değil onları en derin şekilde samimi bir üslupla forma dönüştürmekle kendinizin bir parçası yapmakla mümkündür. Sanat yapıtına baktığınızda gördüğünüzün sizin gözünüzden bir boyut kazanıp kazanmadığını anlamak ancak bu şekilde olur.
Özkan Eroğlu’nun plastik filozofi kuramı izleyiciye sadece gözün çeperinden değil kişinin kendi niteliksel yanından yaklaşma özgürlüğü tanıyor. Bu nedenle tekil olması bakımından evrensel de olabiliyor. Büyük evrensel yasaya uygun olmanın yanı sıra kişinin kendisini tanıma, yansıtma ve ruhsallığını görme açısından bir döngüye sokuyor. İzleyen olarak kendi dünyanızın dışa vurulduğu ruhunuzu terbiye eden sanatın derinliklerine inebiliyorsunuz. En azından kendi yaşadığınız gerçekliklerin anlamını fark edebiliyor sezgisel yanlarınızı keşfedebiliyorsunuz. Kendini tanımayı hiç bitirmeyerek derin hislenmeyi yöntemli bir düşünce sistemi olarak zihninizde canlı tutmanız, ekspresyonlarınızın farkında kendi eleştirmeniniz kendinizin olmalıdır. Bugüne kadar peki bu iç ekspresyonları nerede görüyorduk.? Soyut olması, neden sonuç mantığıyla ilerlememesi gibi etkenlerle hem her yerdeydi hem de hiçbir yerdeydi. Gözün görme alanında canlanan imgelerin zihnimizde bıraktığı soyut işaretlerdir. Biz kendi varoluşumuzla anlam yaratmaya çalışıyor, plastik filozofinin eşliğinde ise eylemlerimiz ve yönelimle canlandırmaya çalışıyoruz belki de yapmamız gereken bulduğumuz canlı formları yaşamın doğal akışında sürekli var edecek enerjiye ve akışa kendini bırakmaktır. Bu da sanatın doğadan süzdüğü plastik filozofik deneyimin kendisidir. İlk başlanılan yerin döndüğü bir başlangıç noktasında hiçbir şey aynı değildir. Zamanın , mekanın, hafızanın filozofinin deneyim dediği alandaki girdiği rezonansın yaratıcılığa dönüşmüş hali de diyebiliriz.
[1] Eroğlu,Ö. Sanatın Doğal Kuramı,Plastik Filozofi,s.14,Tekhne Yayınları,2025
Kaynak. Özkan Eroğlu Plastik Fiozofi, Tekhne Yayınları, 2025